karşılaşma

Bitkilerle, mantarlarla veya hayvanlarla ilgilenmeye başladığımızda veya onlar bizim dikkatimizi çekebilecek bir şey yapmadıkları halde onlara bakmayı ve onları görmeyi öğrendiğimizde hemen herkes şöyle bir duygulanım içerisine giriyor; “Ne kadar ilginç bir bitki, daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim, büyük ihtimalle de gören olmamıştır, keşfedilmemiş bir bitki olabilir”

Gördüğümüz her şey o kadar yeni, o kadar güzel, o kadar farklıdır ki daha önce var olmadıklarını düşünürüz. Var olsalardı mutlaka görürdük. Bu beklenmedik çeşitliliğin içine dalana ve onların hep orada olduklarını, sadece bizim yeni bakmaya başladığımızı fark edene kadar şaşkınlık hali devam eder.

“Var olsalardı mutlaka görürdük” düşüncesi bir yanıyla doğrudur. O bitki biz onu fark edene kadar bizim için yok hükmündedir. Dünyamıza katacağı zenginlik tamamıyla ona bakmamız, onu görmemizle ilgilidir. Görmedikçe yoksullaşır, gördükçe; şurada bir kılıç otu, hemen ileride bir süsen, baltutan, maviş ot, gelincik, kaya kekiği, bahar sarmaşığı, zıvırcık derken bahar tüm gücüyle, gerçek anlamıyla gelir bahçemize. Karşılaşma ve karşılama, bayrama dönüşür.

Bir ilkbaharda, henüz baharın tüm çiçekleri patlamamış, kokuları dağı buram buram basmamışken, izlediğimiz yoldan ayrılıp cazibesine kapıldığımız bir tali yola çevirdik yüzümüzü. Hani filmlerde olur ya, yolun iki yanı tepe dalları birbirine geçmiş ağaçlarla üzerinize bir kubbe örer, orman sarmaşıkları, dallarını, tekerleklerin çok çiğnemediği yola uzatır. Kaz Dağı’nın kuzey yüzünde, yangınları önleyebilmek, ormanın kerestesini taşıyabilmek için açılmış bir yoldu bu. Sarı bela’yla* girdik yola girmesine ama yüreğimizi ağzımıza getiren tümseklerin üzerinde her zıplayışımız, “geri dönsek mi acaba?” sorusunu akla getiriyordu. Kış boyunca yağan yağmurlar yoldan eser bırakmıştı ancak. İnişler inip, yokuşlar aşarken, her dönemeçte “ama burası çok güzel görünüyor”, “şurayı da dönelim bir” diye diye yola devam ettik. 3 kişiydik. 2 kişi manzaranın delişmenliğini iliklerine çekerken arabanın şoförü yolun gerilimi ve bindik bir alamete duygusuna yenilip ateşler içinde kalana kadar kimse kendinde değildi. Şoförümüz başındaki ateşi alıp arka koltuğa kıvrılınca bir mola verelim dedik.

Arabadan iner inmez, kendini şekerden, çikolatadan yapılmış bir kulübenin karşısında bulan Hansel ve Gretel gibi nereye seğirteceğimizi bilmeden koşturmaya başladık. Bir coğrafyanın bize hediye edilmiş olduğunu, gördüklerimizi daha önce kimsenin görmediğini düşünüyorduk. Düşünmekle kalmıyor bunu dile getirip birbirimizi besleyerek sanrımızı büyütüyorduk. Dışarıdan bakan biri ana yoldan, bildiğimiz yoldan ayrılmakla önümüze başka bir boyuta açılan bir kapı çıktığını zannedebilirdi. Zannetsindi, çünkü öyleydi. İnsanın bu küçücük dünya içinde başka bir evren bulması ne güzel. Neydi bu, neydi? Şehrin bunaltısından yuva yapmaya hiç benzemiyordu. Yaşadığımızı katlanılır kılmak için etrafımızdaki küçük güzellikleri görmeye çalışma oyununa da. Hiçbir olağanüstülük atfetmeden var olan, var olmakla olağanüstü olan bir yaşayış. Her bitki diğerinin varlığından haberli, nerede olduğundan, cemaatinin kimlerden oluştuğundan memnun. Buna karşın alabildiğine karışık, alabildiğine iç içe.

Koşuşturmacadan yorulduğumuzda,  dik bir yamacın dibine köklerini, zirvesine dallarını salmış bir sedir ağacının altına koştuk. Başka gölge mi yoktu? Aslına bakarsanız güneş yoktu ama yine de bir ağacın dallarını kendine şemsiye etmek başkadır. Köklerin etrafında rastgele bitmiş dağ çilekleri çiçekteydi. Çilek olduğunu yapraklarından anladım, “kim dağa çilek eker ki diye düşünüyordum”, dağ çileği dediğime bakmayın yani. Yanımda yürüyen, bu cezbeye kendini katmış diğer arkadaş buranın yerlisiydi ve “ne ekmesi bunlar burada yetişiyor, senin tarlana buradan geldi” diyerek düşüncelerimi düzeltti.

Bir hayatı manzara, o manzaranın otu, böceği, gökyüzü, olanağı, düşü biçimlendiriyor. Herman Melville’in Katip Barletby’si manzaranın, dışarıya bir bakış yönelttiğimizde ne gördüğümüzün, düşünüşü ne kadar değiştirebileceğine verilebilecek en güzel örneklerden biridir belki; katiplik için girdiği işyerinde, Bartleby’nin, oturduğu yerden görebildiği kırmızı tuğlalarla örülü bir duvardır yalnız. Onun, hikaye ilerledikçe gelişen “yapmamayı tercih ederim” düsturu, bakışının önüne dikilen bu duvarla o kadar ilgilidir ki. Duvar da başka şeylerle ilgilidir çünkü; engelle, mahkumiyetle, sınırla, kıstırılmışlıkla, çatlakla vb.

Ogala Dakota kabilesinden bir yerli’nin dediği gibi, “görünürde görülecek hiçbir şey yokken bakmayı ve her şey sessizken dikkatle dinlemeyi” öğrenmek manzaranın tutuşturduğu bir kıvılcım; içeriden dışarıya doğru.

Az ötemizde tülü pembe, tülü beyaz koca çiçekleriyle bir bitki duruyor. Hemen “bu nedir?” sorusunu yapıştırıyorum tabii. Off çekiyor arkadaş. “O ne, bu ne, bilmiyorum, biz bozamık deriz”. Ege’nin “bozamık’ı, Akdeniz’ın karağanı, tüylü ladenle böyle tanıştım.

Daha önce, çok daha önce de bakmış ama görmemiştim tüylü ladeni. Yolumu değiştirince gördüm.

Tüylü laden (Cistus creticus) bir orman yumuşağı. Neredeyse bakar bakmaz dağılan fani bir düş. Taç yaprakları buruşturulmuş bir kağıda benziyor.

10-15 sene evvel bu bölgeye gelen bir yabancı Çaltıbozkır köylülerine karağan toplamalarını, onlardan satın alacağını söylemiş. 2 sene dağın bayırın karağanını söküp toplayıp kamyonlara yüklemişler, nasıl, nerede kullanılacağını bilmeden. Oysa hemen burnumuzun ucunda, Mersin’de kurutulan yaprakları baharat karışımlarına katılıyor. Kocaeli’nde ise çiçekli dallarından çay yapılıyor. Belki bu yüzden olması gerekenden daha az karağan; gözü doyurmaya yetmiyor. Ama 3 senedir keçilerin giremediği bahçemizde iştahla çoğaldı. Burada arılar laden balı deriyor.

Bitkiden dal ve yapraklarının kaynatılması suretiyle elde edilen ve “ladanum” adı verilen reçine sabun yapımında, parfümeride ve fumigasyon işlemlerinde kullanılıyor. Parfümeride kullanılan ve İspermeçet balinasından elde edilen ambergris maddesi yerine kullanılabilen bir ürün olduğu için çok değerli.

1800’lerde ticari balina avcılığı başlayana dek “ambergris” maddesinin tek kaynağının balinalar olduğu bilinmiyormuş. Ambergris birikintileri okyanuslarda bulunabildiği gibi avlanma yasakları getirilene kadar, balinalar bu yüzden de avlanmış. Balinaların yediği kalamar ve mürekkep balığı gibi kafadanbacaklılar ailesine mensup hayvanların kemik dokusu, nadir durumlarda kusulmaz ve sindirim sistemine taşınırsa burada birbirine bağlanarak katı bir ambergris kütlesi haline geliyor. Aynı zamanda bu maddenin balinanın midesini keskin kalamar gagalarından koruduğu düşünülmekte. Bir görüşe göre de bu kütle zamanla rektumda sıkışarak balina için ölümcül olabiliyor. Ambergris’ten elde edilen ambergrine adı verilen maddenin görevi parfümlerin kokusunun kalıcı olmasını sağlamak.

Ladanum eski zamanlarda koyun ve keçilerin yünlerinden sıyrılarak veya bu işi görmesi amacıyla yapılan bir tırmık tarafından toplanırmış. Sıcak aylarda toplanan reçine tıbbi olarak soğuk algınlığı, öksürük, adet sancıları ve romatizma tedavisinde, parfümeride de kehribar kokusu vermek için kullanılıyor. Yapraklar rezin, uçucu yağ ve tanen içeriyor. Halk hekimliğinde infüzyon halinde ishale karşı, uyarıcı ve balgam söktürücü olarak değerlendiriliyor.

Tohumları yaz sonu, erken kış aylarına kadar toplayabilir, 3 yıla kadar, hava almayan, karanlık bir ortamda saklayabilirsiniz. Sonbahar veya kış sonunda ekilir, kış sonu ekimlerinde 1-4 hafta içinde filizlenir.

Dili kokusudur; o koku yaz sıcağında tütmeye başladığında sanki şöyle der; “cümlem değil kokum girsin düşüne”


3 sene ne ki tüylü ladenin yaşam döngüsünde? 7 seneyi birlikte geçirdik bile. Genci neye benzer, yaşlısı neye benzer? 6-7 yılda kuruyup yerini yavrularına bıraktığını öğrendim.

Keçilerin ilgisinden biraz uzak kalabilince sergileyebileceği iştahı gördüm. Koca bir alanı ona bıraktık. Daha doğrusu alın teriyle kazandı. Tohumlarını toplayıp isteyene verdim ama hiç ekmedim. Gerek varmış gibi görünüyor mu? Aşağı bahçelere inen patika yol bile tüylü ladenden soruluyor artık. İzin verirse geçiyoruz.

Yanından sürtünerek geçen köpeklere reçinesinin kokusunu hediye etti böylece ve her bahar o kokuyla buhurlandık. Geçirdiğimiz salgın döneminde ünlendi sonra. Grip olacağımı hisseder hissetmez kaynatıp çayını içtim. Hatta ona bir isim ve iş bile verdim; Buruşuk Mor.

Bol tohum yaptığını ve hemen hiç zararlısı olmadığını biliyor muydunuz? Gerçi bu yaban bitkileri için yeni bir haber değil ki. Yine de özellikle Akdeniz’de kültür bitkileri ayakta kalmakta zorlanırken bu canlılığa tanık olabilmek sevindiriyor.

Tüylü ladeni ortak coğrafyaları paylaştığı diğer laden türlerinden ayırabilmenin yollarını öğrendim. Henüz yakın çevremde diğer arkadaşlarla karşılaşamadık. Uzak çevre ziyaretleri de mazot fiyatlarındaki tırmanışla sona ermek zorunda kaldı. Yine de dersine önceden çalışmak iyidir. Neden bu “çalışma” kutsal çalışma dairesine girmiyor ki? Her mahalleden bir milyoner çıkmaz mıydı o zaman?

Pembe çiçekli laden türlerini ayırmanın yolları

Tüylü laden/Cistus creticusDomuz karağanı/Cistus parviflorus
Boyuncuk(style) ile ercik(stamen) aynı boyda
Çiçekler 3-5 cm çapında
Yaprak üstü yeşil
Boyuncuk ercikten kısa
Çiçekler 2-3 cm çapında
Yaprak üstü ve altı grimsi yeşil

Beyaz çiçekli laden türlerini ayırmanın yolları

Kartli/Cistus salviifoliusPamukluk/Cistus monspeliensisKarağan/Cistus laurifolius
Çanak yapraklar 5
Çanak yapraklar çok belirgin biçimde kalp şeklinde
Çanak yapraklar 5Çanak yapraklar 3

Erkek ve dişi organlarını yakından göstereyim derken bile başı boş kalmadı.

Bitkileri öğrenmesek ne kaybederiz? Yaşayışını, tarihini, diğer canlılarla kurduğu ilişkileri, sevenlerini, kullanımlarını öğrenmenin yoludur bitkinin ailesini, cinsini, türünü öğrenebilmek. Örneğin yer narını (Cytinus sp.) tesadüfen ladengillerin yanında görmeyiz. Bu bitkilerle parazitik bir ilişki içinde yaşarlar. Bu bilgi iki bitki türüne dönük canlı bir ilginin sürdürülmesine, sonra da bütün ilişkilerin görülebilmesine yarayan bir anahtar olabilir. Bitkileri sevmek, daha doğrusu sevmek, sorumluluk almakla ilgili biraz da. Kime baktığımı bilmek severek üstlendiğim bir göreve dönüşüyor. (Haziran 2022)

*Arabamız

Not: Boyuncuk ve ercik ayrıntılı çizim için; https://gezenadam.com/flora/images/defn/def006.webp

Yukarıya kaydır