Aklımda 4 haritayla dolaşıyorum. İlkbaharda, yazın, sonbaharda ve kışın ziyaret edilmesi gereken ağaçlar, çalılar, mantar ocakları var. Uğrayacağım her nokta için bir isim uyduruyorum. Benim verdiğim isimlerle birlikte, buranın yerli halkının hemen her toprak parçası için verdiği; bir olayı, bir hikâyeyi veya o parçanın fiziksel özelliklerini anlatan isimler var. Tabii bir de yeni keşiflerin çatallandırdığı yollarla haritama sürekli yeni noktalar ekleniyor.
Yerli halkın verdiği isimlerden örnekler;
Gönlüçukur, Bağlı in, Cingeyli, Kurt ışığı, Bozburun, İnsanlı, Küs Memet boğazı, Sinekli yurt, Çingil’in çalındığı yer, Alma ağacı, Armutlu çukur, Cili dalağı, İki depe, Alaylı, Eşek ini, Arpa koyağı, Topak taş, Kızıl ekinlik, Bayamlı ören, Bazar çağılı, Yangılı, Kırağı bucağı, Sarmaşık, Çebiç sekisi, Topal ağaç, Hasıl kapandığı, Ağlamaz, Mihrap ormanı, Memedin öldüğü, Butrak (Pıtrak), Sütmece’nin kuyu, Hoyraz gediği (Poyraz), Çevt ini (Çevt; palamut), Deve inişi, Boz koyağı, Kıvrıklı, Döl ağılı, Kızıl avlağı, Çatal havut, Aslantaş…
Uzun mu oldu? Bütün günümü bunları saymakla geçirebilirim. No:35’e kıyasla çok renkli, çok çiçekli, çok hikâyeli, çok insana dair görünüyor gözüme.
Benim isimlendirmelerim ise; Boz Ardıç tepesi, Kuzu göbeği deresi, Soğuk taş sapağı, Nigar’ın kuyusu, Poyrazın kırdığı ağaç, Kadın saçı önü, Taşlı meyil, Limon otu yolu, Mezeki tepesi, Patlangaç dönüşü, Öz dikeni cumhuriyeti, Kaleli yol, Bilinmeyen kuş ötüşü.
Bu noktaların önünde, ardında, sağında solunda ya bir otun ya bir yemişin ya da bir mantarın ocağı var. Mevsimlerden birinde yola düştüğümde bu isimleri kullanarak aklıma çizdiğim haritayı takip etmeye çalışıyorum. Çalışma konusunda yetersiz olduğumu kabul etmeliyim. Çünkü bir şeye, örneğin “bilinmeyen kuş”un ötüşüne kapılıp sonra kaybolduğum çok oluyor. Bu kaybolmalarda da yeni noktalar beliriyor haritada; Hüzmeli orman, Kurdun yuvası gibi. Ancak benden başka kimse kullanmayacağı ve bazen ben de daldığım için unutulacaklar. Birlikte yoğrulan ortak bir hafızaya ait değiller.
Bu isimler haritalarda görünmüyor, kayıt altına da alınmamış. Ancak burada yaşayanların, eliyle koymuş gibi yolunu bulmasına, birbirleriyle buluşmalarına, bazen alacak verecek davalarına, kendi akıl haritalarına, geçmişe attıkları iplere aracılık ediyor.
“Küs Memet boğazı sürüldü. Ekin ekilecek bu sene. Harman kaldırılınca Nigar, çebiçlerini orada otlatacak.”
Nigar’ın anası da orada otlattı. Onun anası da.
4 yaşındaki arkadaşım Miraç’la Aslantaş’a gidiyoruz. Kızılçam ormanının koynunda sakladığı bir lahit bu. Miraç orayı çok seviyormuş. “Madem seviyorsun bizi götürsene,” diyorum. O önde, biz arkada yürüyoruz. Sonbahar sonu artık. Aslantaş’ın yanında bitmiş bir Sandal Ağacı’ndan meyve dereceğiz bulabilirsek. Kuşlar bıraktıysa. Çünkü kuşların pek sevdiği. Epeyi uzunca bir yol bu. 4 yaş gözleriyle bakarsak şu dağın ardı. Ama eliyle koymuş gibi buluyor Miraç, Aslantaş’ı. Miraç’ın zihnindeki haritanın devi, mücevheri Aslantaş.
Bu haritayı, eski isimleri ve hikâyelerini de katarak çizmeye kalksam kuş uçuşu bakınca bir yumağın içinde bulurum kendimi. “İnsanlı” harita. Coğrafi şekillerin veya şehir sınırlarının değil insan hikâyelerinin hayat verdiği.
Örneğin tohumlarını aldığım döngel, Soğuk Taş Sapağı’nda yaşayan bir ağaç. Soğuk Taş Sapağı, çünkü bu yoldan Akdeniz’in Likya’dan sonra ikinci büyük şehir merkezi olan Olba’ya gidiliyor. Ona Döngel demeyi seviyorum. Hem muşmula adı Coteneaster türleri için de kullanıldığından kafa karıştırıyor, hem de dönüp dönüp geliyorum, yokluyorum meyvesini. Olduysa alacağım azıcık. Döngel, bahçeye de yerleşsin diye.
Görsel: Döngel tohumları (Mespilus germanica)