bir handır bu bahçe

Withania somnifera

Silifke’de Devlet Hastanesi’nin önünde karşılaştık. Hastane, kimse gelemesin diye yapılmış, şehre uzak, özellikle köylülerin eğer ceplerinde paraları varsa -ki çoğunlukla yok- iki dolmuşla gidebildikleri ve tekrar dönemedikleri için o günü şehirde yaşayan bir akrabalarının yanında geçirdikleri olağanüstü devlet aklının temsillerinden biri.

Pek tabii ben de randevu zamanını ayarlayamadım. Ne yapar bir mecnun böyle bir durumda, leylasını arar ve bulur da. Hastanenin etrafında dolanırken “ashwagandha” adıyla ünlenmiş, bizimse gelin feneri veya kuş kirazı (Withania somnifera) adıyla tanıdığımız bitkiye rastladım. Tanıdığımız diyorum ama tohumunu yurtdışından bulmaya çalışanlar bile varmış. Hâlbuki doğal yayılışı olan bitkilerimizden biri. Antalya, Hatay veya Mersin’de yaşıyor.

Tübives’e göre bu şehirlerin kıyı şeridinde yetişen, patlıcangillerin bir üyesi kuş kirazı. Dolayısıyla yapraklarını, çiçeklerini görünce tanımak kolay. Yine de aceleci bir bakışla güvey feneri (Physalis alkekengi) ile karıştırılabilir ama bu yazıları okuyan herkesin bir bitkiye pür dikkat, özenle yaklaşacağını varsayıyorum. 1981 tarihli bir araştırmada Ege’de de yetiştiği belirtiliyor. Ancak bitki gözlem gruplarında benzeri bir kayda rastlamadım.

Hindistan’ın geleneksel şifa prensiplerine dayanan Ayurveda tıbbında çok önem verilen bir bitki. Sanskritçe ‘ashwagandha’ sözcüğü, insana bir atın gücünü kazandırmayı ifade ederken, “atın kokusu” olarak çevriliyor. Bu hâliyle bitkinin güçlendirici ve afrodizyak özelliklerine işaret ediliyor. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla atın kokusu adı, atın özü, atın ruhu gibi bir anlama karşılık geliyor Türkçede. Veya gerçekten bitkinin kokusu tarif ediliyor. Bitkiyi kokladım ama hiç at koklamadım. Tanıştığım ilk atı koklayıp bu boşluğu doldurabilir miyim veya bütün atlar aynı mı kokar? Yedikleri, içtikleri farklı Hindistan atlarıyla, Türkiye atları arasında bir fark olmalı.

Ayurveda tıbbında antibakteriyel, antioksidan, adaptojen, afrodizyak, karaciğer toniği ve anti-enflamatuar özellikleri nedeniyle kullanılmış. Bitkiden “Medharasayana” adı verilen bir tonik hazırlanıyormuş. Medharasayana da “öğrenmeyi ve iyi bir hafızayı teşvik etmek anlamına geliyor. Sadece Hint tıbbında değil Afrika’da da bitkiden yararlanılıyor. Yapılan araştırmalar bitkinin izini M.Ö. 4000-5000 yıllarına kadar sürüyor. Çin’de kullanılan ilk doğal, bitkisel droglarda kuş kirazının izi var.

Latince tür adı “somnifera” uykuyu tetikleyen anlamına gelirken, cins adı ise bitkinin ana bileşeni olan “withanine” alkoloidine işaret ediyor. Sıkça kullanılması, bitki hakkında literatürün artmasını sağlamış. Bu araştırmalar, bitkinin, depresyon ve anksiyeteyi tedavi potansiyeli, sinir sistemi hastalıkları, antioksidan özellikleri, anti-kanserojen etkilerine yoğunlaşıyor. Bitkiden birçok başka sorunda da faydalanılmakla birlikte patlıcangillerin diğer bazı üyeleri gibi onun için de yapılan uyarı listesi bir hayli uzun. Yapraklar ve kökün narkotik, tohumlarının hipnotik olması yanında bazı durumlarda kuş kirazından uzak durmak en iyisi. (1) Bu uyarıları okuyup bir de Türkçe bilgilere bakınca biraz ürkmedim değil. Bitkinin burada yetişmediğini söyleyenden, kuş kirazını anlatıp başka bitkinin fotoğrafını kullanana, yan etkilerini ve ilaç etkileşimlerini es geçene, geniş bir skalada, türlü çeşit yanlış yönlendirmeyle karşılaşmak mümkün. Bu naylon bilgiler arasında gezerken, Meyvelitepe‘nin yazdığı iki yazıyla karşılaşmak, hele de tohumların çoğaldığını duymak, insana nefes aldırıyor.

Genellikle bitkinin kökü kurutularak toz hâlinde kullanılıyor. Güvenilir bir kaynakta kurutulmuş kök kaynatılarak elde edilen sıvının 3-8 g/gün alınabileceği (2), başka bir kaynakta da dozun genellikle 4-6 g/gün arasında olabileceği söyleniyor ama hemen ardından uygun dozajın belirlenmesi için daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilmiş (3). İnsanla kuş kirazının kurduğu ilişki yaklaşık 6000 senelik bir geçmişe sahip olmasına rağmen geleneksel tıbbın alanına giren konular söz konusu olduğunda bilimsel makaleleri “daha fazla araştırma yapmak gerek” diye bitirmek neredeyse adetten. Aynı durum ticari olarak satılan bir ilacın etkinliğini ölçen araştırmalarda söz konusu bile olmuyor. Düşünsenize kullandığımız ilaçların prospektüslerinde “daha fazla araştırma yapılması lazım” yazdığını. Böyle denmiyor ama ürkütücü birçok yan etki sıralanmış olmasına rağmen onları güvenle kullanabiliyoruz. “Sıfır yan etki” için daha fazla araştırma şart hâlbuki. Geleneksel kullanıma sahip bitkiler söz konusuysa beklenen bu. Elbette bir bitkiyi kullanmakla bir ilacı kullanmak aynı şey değil. Çünkü bitki her şeyden önce canlı bir organizma. Kullandığımız şey, standartlaştırılmamış, içerdiği maddelerin doz ayarı yapılmamış oluyor. Bitkilerden bazı bileşikleri izole edip onların etkinliğini ölçebilsek de bir bitkinin içerdiği tüm maddelerin etkinliği ölçmek çok zor. Her şeyden önce bunun için hem insan bedeninin nasıl işlediğini tam olarak çözmüş olmamız gerekirdi hem de bitki bedeninin. Tabii benzeri bir durumun ilaçlar için de geçerli olduğu söylenebilir.

Şu anda dünyada kaç kişi “ashwagandha” kullanıyordur? Tüm bu insanlardan etkilerine dair veri toplayabildiğimiz bir sistemimizin olduğunu düşlüyorum. Devlet hastanelerin yanında kimi kural ve kaidelere göre düzenlenmiş ve bu verilerden, araştırmalardan yararlanarak iyileştirme pratiklerini geliştiren geleneksel tedavilerin sunulduğu merkezlerin olduğunu. İşte hayalimdeki tıp. Ama şimdilik bitkiyi tanıyınca içimize düşsün bir merak, yeter. Geri kalanı araştırılır, soruşturulur. Merağın, ilginin, sevginin vardır bir şifaya çevrimi.

Meyvelerin saponinler bakımından zengin olduğu -tespih çalısında olduğu gibi- sabun yerine kullanılabileceği ve yaprakların böcek kovucu olduğu belirtilmiş. Bu son fayda bir bahçe-bostan faydası aynı zamanda. Bahçeye, yaşadığım bölgede doğal olarak yetişen, bulabildiğim tüm tohumları taşıyorum. İstiyorum ki bir uçtan diğer uca çeşit çeşit çiçek açsın, bahçeye uğrayan tüm hayvanat bilsin ki bir handır bu bahçe, istedikleri zaman konaklayabilecekleri.

Tohumlar ilkbaharda ekilebilir. Yüksek rakımlarda veya Akdeniz’den soğuk bölgelerde nisan sonu, mayıs başı gibi. Tatulayı da böyle ekiyorum. Açık alana ekilecekse iyice güçlenene kadar donlardan korunmalıdır. Bol güneşli, drenajı iyi bir yerde keyifle büyüyecektir. 900 rakımda da yetiştirmeyi deneyeceğim. Aslında çok yıllık olan bitki, bu rakımda tıpkı tatula gibi geç çiçek ve meyve yapacaktır ama görünmeyi ihmal etmeyecektir. Yine kıyı şeridini seven, bir çocuğun, tohumdan elleriyle büyüttüğü orkide ağacı, kışın kaybolup yazın yeniden görünüyor nasıl olsa. Bir kış donmayıverse iyice güçlenecek, sonraki kışlar vız gelecek ona.

*

Ne yazık ki kuş kirazı çimlenip yaprak yapmasına rağmen çiçek ve tohum yapmadı. Kıyı bölgelerine göre daha kısa süren yazımız bitkinin büyümesine yetmedi.

Kaynaklar;

(1) ‘Side effects’ sekmesi altında yan etkileri, ‘Interactions’ sekmesinde ise etkileşime girdiği ilaçlar anlatılmış; https://www.webmd.com/vitamins/ai/ingredientmono-953/ashwagandha
(2) https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/B9780443069925000104
(3) https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/B9780128021477000528

Yukarıya kaydır