Bir süredir “Tohumların Hamisi” adı altında blogda yayınladığım aynı zamanda 100 Sene 100 Nesne projesinde kısacık bir özeti bulunan yazı dizisiyle uğraşıyorum. Bir kitap veya bir kitapçık olabilmesi için. Bu yüzden Yazı’yı sessizlik bürüdü. Yaban da bir o kadar sessiz. Kabuğumuza çekiliyoruz.
Payımıza yeterli olmasa da bölük pörçük soğuklar düşüyor. Yine de Doğu Akdeniz’e alışmanın bedelini üşüyerek ödüyorum. Hava genellikle karanlık. Akdeniz’in kış dahil nadiren kaybolan güneşi yerini nadiren görünen bir güneşe bıraktı.
Yazıyı hem elden geçiriyorum, esnetiyorum, çalabileceğim başka kapıları yokluyorum hem de tohumla kurduğumuz ilişkiye dair daha önce haberdar olmadığım çalışmaları ekliyorum. Bunlardan biri Derin Uludağ’ın (@derinlludag) “Tohumlu Heykeller”i. Derin, aynı zamanda çocuklar ve yetişkinlerle beraber atölyeler düzenliyor. Atölyelerde tohumlar pişmemiş kille buluşup çeşit çeşit kılıkta bostanlara, bahçelere ‘Yağmuru bekle çözün/Zamanı gelince görün’ dileğiyle yerleştiriliyor. Tarımın bir ritüel olduğu/olabildiği zamanları hatırlattı bana; tohumun kuşun karnına yakıştığı.
Görsel: Tohumlu Heykeller’den. Fotoğrafı kullanmama izin verdiği için Derin’e çok teşekkür ederim.