Haylan kabağının bir su kabağı türü olduğuna emin oldum sonunda. Tadını çok özlediğim için hiçbir meyveyi tohuma bırakamamış hepsini yemiştim. Hazır memleketi Antep’e yolum düşmüşken gözlerim aranıp durdu. Ta ki bir fidancıda boy boy asılmış ve boyanmış haylan kabaklarını görene kadar. Sulandığım tohumlar, fidancının cömertliğiyle sıyrılıp elime verildi.
Yuvaya dönerken aklımda sadece kabaklar, zeytinler, çiçekler olsaydı ya. Ama yine şehrin saldığı düşüncelerin ağırlığı var. Çiçekli bir sözcük, saniyesinde, atomlarına ayrılıp havaya karışıyor şehirde. Gücünü, rengini, kokusunu yitiriyor. İhtimam edilmiyor çiçeğe, Tarsusluların deyimiyle fıngılıfıs oluyor. Yine de inatla bir zeytinin çiçeğini taşıdım aklımda.
Çoğunlukla Hatay’da, biraz da Mardin’in Derik ilçesinde, eser miktarda Maraş ve Antep’te yetiştirilen, yemelere doyamadığım, bulamazsam ayrılık acısını çektiğim bir zeytin türü halhalı. İri çekirdekli, ince kabuklu, yağ oranı çok yüksektir. Yeşildir suyu. Zeytinyağı Ege’deki gibi sarı olmaz buralarda. Acımsı tadı biraz geniz yakar. Hiç kendini bırakmaz, dipdiri bir meyvedir. Çerez gibi kâse kâse yenir. Hikmeti nasıl tatlandırıldığındadır biraz da. Kıvama gelen yeşil zeytinler toplanır bir leğende bol odun külüyle karıştırılır, üzerine sıcak su eklenir, arada karıştırılarak 1 gün bu suda bekletilir. Sonra yıkanıp tuzlu suya basılır. Yaklaşık bir ay sonra yenmeye başlanabilir. (5 gün boyunca günde bir iki kez karıştırarak soğuk su ve kül karışımında bekletmek de mümkündür.)
Son zamanlarda Hatay’da yerini gemlik zeytinlerine bırakıyor. Teyzemin hazırladığı halhalı zeytinlerini bahçeye ekmek için gün sayıyorum ben. Burada neye dönüşeceğini bilmesem de. Zeytin coğrafyaya göre dönüşüp duruyor çünkü. Bir yerde kayıtsızlık bir yerde heves.