bu sofrada her şey kabala

Kafam çok dolu. Düşüncelerin yağıyla merhem yapılsa iyi ama yapılmıyor. Oysa defne öyle mi? Su gibi dallarından siyah meyvelerini topluyorsun. Yeniden dönüyorum defneye. Kıyılmış defneye, sahipli defneye, çalıya dönene, yapraksız kalana, gövdesi çürüyene, varlığına alıştığıma, aşığı gıcır dikenine. Hep mi defneye sarılır gıcır dikeni? Ne bulursa sarılır da en çok bulduğu defnedir, kermes meşesidir, sandaldır buralarda. Bu kadar sık bir çalılıkta güneşi görmesinin başka yolu yoktur çünkü.

Meyvelerini toplayarak defne ilminde bir arpa boyu daha yol aldım. Yazıyı yazarken de yolu tekrar yürüyor, adımlarımı düşünüyorum.

Tek tek topluyor veya eğer meyve bolsa zeytin tarağıyla sıyırıyoruz. Boyumuzdan büyük dalların meyveleri için merdiven dayıyor veya ağacın gövdesi sağlamsa tırmanıyoruz. Meyvesini aldığım bir dalı tam bırakacakken bir tane daha görüyorum, sonra bir tane daha. Tıpkı ceviz gibi saklanıyor meyveler, yeşil yaprakların altına. Neyse ki siyah, neyse ki akşam güneşi parlatacak başka bir şey bulamamış gibi meyvelerin üstünden sekiyor.

Çoğunun susuzluktan daha doğrusu yağmursuzluktan iflahı kesilmiş. Böyle ağaçların dallarını çekince elimizde kalıyor. Ama bedenine su yürümüş olanın dalları esnek, kır kırabilirsen.

Buhurumeryemin duruşu, kayaların dizilişi, kaya, taş ve çay, traktörün üzerindeyken yere vuran gölgemiz, bir bakıyorsun vadiye akşam inmiş. İşte başladı ve bitti gün. Defnenin meyvesi, odunuyla eve dönüyoruz.

Ertesi gün atası, anası defnenin yaprağıyla, meyvesiyle sofrasını kurmuş, keçi güderken bir yandan defne toplayan, yağını çıkarıp sabununu yapan Eyüp Abi’nin evinde toplanacağız. Bize defne yağının nasıl çıkarıldığını gösterecek. Uygulamalı iki günlük eğitim ama hava gibi bedava.

Meyveleri bir kazana koyuyor, üzerini geçer geçmez su ekliyor, kapağını kapatıyor ve altını yakıyorsun. Özünü salana kadar ateşi besleyeceksin. Mühim olan tek şey bu; “ateşi beslemek” Tavsamasına, fosurdamasına izin vermemek. Arada da karıştırmayı unutma.

Güzün sonuna vardık. Rüzgarlarımız burnunu gösterdi. Yalaz nasıl oynak. Alıp başını gitmek her şeyi kendine katmak istiyor da taş duvar önünü kesiyor. Hoş, keçiler yeryüzüne uzanmış hiçbir ot komamış ki neyi yutacak?

Bu ilk kaynatmanın üzerinden bir gece geçiyor. Sabah kendi haline bıraktığımız kazanın dibinde bitiyoruz. Su azalmış, meyveler görünüyor. Ya meyveleri süzüp bir kaba aktararak çizmelerimizle çiğneyeceğiz ya da matkaba harç karıştırma ucu takarak evire çevire çekeceğiz. İkisini de yapıyoruz. İkincisiyle meyvenin saldığı yağ miktarı biraz artıyor gibi görünüyor. Yağ dediğimiz üzerindeki incecik derinin incelip suyla hemhal olmasıyla ortaya çıkan hediye. Sonrası tohum.

Meyveleri ezdikten sonra tekrar kaynatmaya başlayacağız. Üzerini bir karış geçecek kadar su ekliyor, yalazları seyre dalıyoruz.

Defne yağının kokusu hiç meyvesinin, yaprağının kokusuna benzemiyor. Sonbaharın gösterişsiz gürültüsü içine sızan kesif, ağır, tükenmez bir koku. Ta ki buhuru dağılana kadar. Kimi bu kokuya dayanamayıp uzak duruyor. Sandalın nasıl alacası tutarsa kokuda durmak da sarhoş edermiş kimini. Neyse ki arada sırada karıştıran “Yoooook, ağır değil ki, güzeeeel” diyor.

Fokur da fokur, fokur da fokur, fokur da fokur. Geçiyor ateş, geçiyor hayat. Nasıl geçtiği üzerine konuşuyoruz. Ceviz’in karlı olabilmesi için en az 1000 dönüme ekilmesi gerekiyormuş. Acaba Defne hesabı ne? Mesela defne meyvesi toplamanın çok değerli olduğuna birbirimizi inandırmaya çalışıyoruz. Satacak olsak elbette parasal bir karşılığı var. Bu sene kilosunu 250-300 liradan alacaklarmış. Cevizi 17 liraya almaya çalışan toptancının verdiği fiyat geliyor aklımıza. Ama yağı satmayacağım, kendime sabun yapacağım dediğinizde parayla savaşmak zorunda kalıyorsunuz.

Bırakalım ateş sönsün. Karışımın harı dinince biraz soğuk su ekleyecek yağın iyice su yüzüne çıkmasını bekleyeceğiz. Neredeyse siyaha dönen yağı süzüp alacağız. Ta ki yağın hemen altındaki kahverengi suyu bulana kadar. Sonra karıştırıp tekrar ateşe koyacak ve yağı yine alacağız. Bu işlemi 4-5 kez tekrarlayan da var. Biz iki kez yaptık. Ünelmez iki keçi posayı bekliyor.

Yaklaşık 60 kilo meyveden 8 kilo yağ çıktı. Bu sofrada her şey, kabala. Ölçüler, beklentiler, sonuçlar. Parayla olan savaşımızı böyle kazanıyoruz.

Artık yağ bohçamızda olduğuna göre sıra sabuna geldi. Sorup soruşturup Ali ustayı buluyoruz. Ali usta her sene defne sabunu yapıp satan eski bir attar. Kapısını çalıp tarif istiyorum. Rafta duran geçen senenin sabunununa gözüm ilişiyor. Tanesi 35 lira. Bu senenin yağı gelince ikiye katlar fiyatı, diyor.

  • 6 kilo yağ
  • 1 kilo kostik
  • 3 litre su

Daha önce de zeytinyağı sabunu yapımına tanık oldum ama bu maceradan hatırladıklarım sabun yapımına dair değil de kimi deyimler ve sabunu kaynatan Saliha Teyze’nin şen şakrak tavırlarıydı.

Zeytinyağı sabunu yapımı sözlüğü;
Sabun göbek atıyor: Kaynatılan zeytinyağı sabununun altındaki su belli bir ısıya gelince yukarı çıkıp göz gibi patlıyor.
Acı su: Kostikli su
Feri kaçmış veya sabunun kaymağı çatlamış: Kostikli su fazla gelmiş
Kovanın götü: Kovanın altı

Bu defa odağım sabun. Ali ustanın her dediğini yazıyorum; “Önce kostiği suyun içinde iyice eriteceksin. Yağı da ateşe koyacaksın ılıyacak. Sonra kostikli suyu yavaş yavaş yağın içine dökerken bir yandan da karıştıracaksın. Karıştıra karıştıra artık sabun sünger gibi olmaya başlayıp kaşığa yapıştı mı olmuş demektir. Kalıplara dökeceksin.”

Yine de sabun, dinlenip yapılanlar arasındaki boşlukta kaybolmasın diye bir ustanın rehberliğinde kaynatmaya karar veriyoruz. Hem belki payımıza yine bir iki deyim, biraz görgü düşer de tatlanırız.

Sabun pişti

Ali Usta’nın tarifini iyice dinledim ama Kebenli bir sabun ustası bize yardıma gelince bambaşka bir yöntemle yaptık sabunu. Buna “soğuk yöntem” deniyor. Yıllardır zeytinyağı sabununu bu yöntemle yapan Kebenli ustaya bıraktık meyvemizin suyunu. Lilililili li li li…

Biz sabun yapmaya soyunduğumuz sıralarda deprem oldu, Antakya yıkıldı. Sabun yapmak defne ve defne sabunuyla ilk tanışıklığımın adresi olan Antakya’nın yok olmasına karşı bir eyleme dönüştü benim için. Defne yağı içime doldukça ağladım. Lilililili li li li…Bazı kokular yerleri, insanları, mekanları eliyle koymuş gibi buluyor, nereye gitmiş olurlarsa olsunlar. Lilililili li li li…

Antakya’da vahşi toplayıcılık yüzünden defne toplulukları zarar görmüş artık üreticiler defne yaprak, yağ ve meyvelerini Silifke’den alıyor. Silifke ise yakında bu bayrağı başkasına devretmeye yemin etmiş gibi kırmaya devam ediyor defne dallarını ve biz tüm bunlara karşı sabun yapıyoruz. Lilililili li li li…

4,5 kilo zeytinyağıyla 1,5 kilo defne yağını bir leğene döktük. 1 kilo kostiği 3 litre suda erittik. (Kostik yakıcı, tahriş edici bir malzeme bu yüzden maske kullanmak ve temas etmemek gerekiyor. ) Yağ karışımının içine incecik, azar azar döktük kostiği. Dökülürken ha anam de anam karıştırdık, ustanın deyimiyle tahin kıvamına gelinceye kadar. Sonra kalıplara aldık.

Tam donmadan kesildi sabunlar. O sırada Antakya’daydım. Kokular kaybolanı bulup getirmekte bu kadar mahirken kelimeler hiç değil. Lilililili li li li… Sonra bir karton kutuda aldım defnenin ruhundan payıma düşeni. 2 ay gölgede bekledi, artık kullanabilirim.

Not: Dikkat etmemiz gereken püf noktalarını @otamakirkpinar şu yazıda tane tane anlatmış; https://www.otamakirkpinar.com/evde-zeytinyagli-kati-sabun-tarifi-soguk-yontem/

Sabunu kostikle değil (Sodyum hidroksit), odun külü suyuyla (Potasyum hidroksit) yapmak isteyenler için burada ayrıntılı tarif bulunuyor; http://journeytoforever.org/biodiesel_ashlye.html

Not 2: Defne yağı çıkarmak için basitleştirilmiş tarif
1) Meyveler bir kazana konularak, üzerini geçecek kadar su eklenir. Yaklaşık 5-6 saat, arada karıştırılarak kaynatılır ve gece boyunca dinlenmeye bırakılır.
2) Sabah kazanın içinden süzülerek alınan meyveler genişçe bir kapta çizmeyle ezilir ve tekrar kazana konur. Veya kazanın içinde matkaba takılacak bir harç karıştırma ucuyla çekilir ve eğer su azalmışsa meyveleri geçecek kadar su eklenerek kaynatılır.
3) Güzelce kaynadıktan sonra artık ateşe yeni odun atılmaz. Karışım kaynama halinden çıkınca bir miktar soğuk su eklenir ve yağın suyun yüzüne çıkması beklenir. (Yaklaşık 1-2 saat)
4) Yukarıya çıkan yağ süzülerek alınır.
5) Yağ alındıktan sonra tekrar kaynatılır, yani 3. ve 4. aşama tekrarlanır. Aynı işlemleri 4-5 kez yapan da var. Ancak bize 2 kez yapmak yeterli göründü.

Yukarıya kaydır