Az önce Üvez ağaçlarının yanındaydım. Dağdaki sonbahara baktım. Toros dişbudağı moruylan, Yabani kızılcık, pembeyle mor arasında gidip gelerek, Ardıçların, meşelerin yeşili arasından nüfus kağıdını gösteriyor. Sonra gelip fotoğraf makinesini bilgisayara bağlıyorum. Fotoğraflarına bakıyorum, bakıyorum. Fotoğrafın heyecanlısı olur mu?
Ak üvez meyveleri olgunlaşıyor. Tam akşam güneşi batarken, bir cebimde Alıç, öbür cebimde… O boş. Toros diş budağı meyveleri olgunlaşmamış daha. Dün doluydu. Sandal’ın yanına yaklaşma zamanı da geldi. Hepsi tohumluk.
Ak üvez’in içinden 2-4 tohum çıkıyor. İkisi cılız, ikisi yeşermeye, boy vermeye aday. İlk defa Ak üvez meyvesi yiyorum. Tadını tarif etmek isterdim ama meyvenin küçüklüğü tadın da küçüklüğü demek. Sulu iğdeye benzer, dili sevindirip geçip gidiyor.
Yoksulluk sofranda avokado, kivi, muz olmaması değil, Üvez olmaması. Görüp geçememek dahi. Hep yoksulduk o zaman, hep. Hayatımda; aklıma, soframa Üvez’i düşüren ne olduysa, kim olduysa gözlerinden öperim.
Akçaağaç yapraklı Üvez ise daha olmadı. Meyve salkımlarını yoklaya yoklaya yine de bir tane buldum kendime göre. Ağız buruşturacak cinsten olmasa da onun hamuruna limon katmışlar. İki ağacın birbirine komşu olduğunu anlatmıştım ya, kıvama geldiklerinde birlikte fotoğraflarını çekip göstereyim demiştim ama Ak üvez’in pamuklu turuncusu baştan çıkarıyor.
Not: Olgun meyveler yenir. Bir kaynakta tohumların muhtemelen hidrojen siyanür içerdiği fazla miktarlarda yenilmemesi gerektiği konusunda uyarı bulunmaktadır; https://pfaf.org/user/Plant.aspx?LatinName=Sorbus+species