Meyveyi yedikten sonra tohumunu çıkaracağız, kiminin tohumunu elimizle çıkaracağız ve ekeceğiz, bitti. Şu kadar derecede bekletilecek yerine sıcak/soğuk su ayrımını yapmak yeterli. Tohum yağlıysa suda bekletme süresi daha uzun olabilir. Eğer reçineliyse küllü suda bekletmek daha kolaylaştırıcı olabilir. Sonuçta hepsi doğanın işleyişini taklit etmeye dayalı yöntemler. Bak, gör ve orada. Bir tarif defteri gibi gezmeden de ekilir bütün bu tohumlar. İstersen ek gitsin, “ekici ol bilici olma” O ağacın yanına gittin ya, bir kuş gibi kopardın ya meyveyi, taşıdın ya tohumunu kuştan öteye veya kuş kadar. Bir elinde derece, bir elinde saat, laboratuvar teknisyeni edası öbür elinde. Yok yok böyle değil. Hem 24 saat 1 gün mü hakikaten?
Ektiğiniz yeri bilmek isteyebilirsiniz veya tohumu bir kil topunun içine gömerek toprağın yüzeyine atıp hangi tohumları saçtığınızı bilmekle yetinebilirsiniz. Tüm tohumlar zihne bir uğruyor. Bu kadar düşünülmüş bir dünyanın düşünülmüş bir zihni bu. Düşünülmüş tohumlar var elimde, yabanın tohumlarıyla birlikte. İçimde hem düşünülmüş hem yaban olan duruyor, birlikte. Beni eksen ne çıkar?
Zihnimde bir bahçe taslağı var. Zihin o kadar kötü bir yer değil. İçinde, yaşayanlara yer olduğu müddetçe. Hem tohum da taslak değil mi? Bir ev kedisinin, eşyalardan yapılmış ormanı değil bu zihin, bir orman kedisinin ağaçları, çalıları, kuşları ve gökyüzü, domuz homurtuları, kurdun hayaleti ve yılan.
Okuyarak, araştırarak, sorarak gidebildiğim kadar geriye gidip kimmiş buranın yerlisi onu öğrenmeye çalışıyorum. Bu bahçe taslağında hepsine yer var. Zihnimde bir bahçe var, bahçemde bir bahçe olmadan önce. Zihnime bahçeyi koyana doğru yürüyorum. Geriye gidiyormuşum gibi görünüyor. Oysa geri ve ileri yok. Buradayım, zihnimdeki bahçe hayali de burada. Bahçesinde bahçesi olan ne şanslı. Ama o da taşıyor bahçeyi zihninde, gittiği yere, hele de o yer bahçeden yoksulsa, ne güzel.
Sonbaharla birlikte toplamaya başladığım tohumların bir bölümünü yerlerini belirleyerek, bir bölümünü tohum topu yaparak ekiyorum bahçeye. Yerlerini bilmek istediklerim aslında buranın eski sahipleri. Topladığım tüm tohumlar, mesela henüz sırası gelmeyen alıç, çok bitermiş bu dağda, sökülüp atılmadan evvel. Tohum topu yapılacaklarsa pazar meyvelerinin tohumları. Daha da şaşırmak için. Kültüre alınmış türler anasına çekecek, anası yaban olan olduğu gibi kalacak. Kimi de baskın genin marifetiyle yediğim meyveden güzel olacak, deli gibi. Ve bilmiyorum hangisi tutacak, nereye düşecek?
Varoluşa zaman kazandırmaya çalışıyorum, yokoluş isyandayken, göverecek mi? Bizden başka eylediği yüzünden cenneti cehenneme çevirenleri düşünüyorum. Nasıl bir çare düşündüklerini ve nasıl bir çaresizlik içinde kıvrandıklarını. Tufan anlatılarını. Yaşadığı yer gözünün önünde soluksuz kalırken ona bakmak, üstelik hala çiçek açarken. “Çiçekleri üzerinde ölüyor en bereketli ağaçlar”
Bir bahçen var mı? Ek. Şimdi tam tohum derme zamanı. Mesela erguvan(Cercis siliquastrum) tohumuna mı rastladın? Akdeniz ağacıdır Erguvan. Ege’de, Marmara’da, Karadeniz’de bile biten. İstanbul’da yaşarken çiçekteyken hiç görmediğim, fotoğraflarda gördüğüm ama. O da Kara yonca gibi biriktirir azotu paylaşır çevresindeki bitkilerle. Yapraklarından sarma, körpe filizlerinden salata ve bitki kavurması yapılır. Çiçekleri salataları süsler ve çiğ olarak yenilirmiş Antalya’da.
Yeşerip de büyüyünce ağacı, önce çiçeklerini göreceksin, sonra yapraklarını. Daha soğuk yerlerde ise şaşırırmış sıra. Tohumları topladın ya sonbaharda, hatta kışın bile başında. 1-2 gün ılık suda bekletip eksen, merhaba.
Kaynak; Erhan Tuzlacı, “Türkiye’nin Yabani Besin Bitkileri ve Ot Yemekleri”
Sonbaharda direk bahçeye ektiğim tohumlar ilkbaharda çimlendi. Bakım gören bir tanesi gayet sağlıklı bir şekilde büyürken, sulanmayan diğerleri kurudu.