Parazit bitkiler besin ihtiyacının bir kısmını veya tamamını başka bir bitkiden elde eden bitkilerdir. Şu ana kadar farkına varabildiğimiz yaklaşık 4.500 parazit bitki türü bulunuyor. Canlılıklarını sürdürebilmek üzere kendileri için uygun olan habitatları bırakıp çok da uygun olmayanlara yerleşmek zorunda kalınca parazit bir yaşam formu geliştirmişler. Veya yaşadıkları yerlerde yayılan, baskın tür hâline gelen bitkilerle rekabet edemeyip gölgelerinde yaşayabilmenin bir yolunu bulmuşlar. Burada işler en az Bong Joon Ho’nun Parazit filmi kadar karışık. Zamanla yapraklarını, gövdelerini ve hatta köklerini kaybetmişler. Ya fiziksel bir yapı -köprü veya boru gibi düşünebiliriz- uzatarak konakçı oldukları bitkinin besinine ortak olmuşlar, ya da bitkinin köklerindeki mikorizal mantarları parazitlemişler. Cıızztt…cııızırt…. Ayrıca hayatlarının bazı evrelerinde parazit bir yaşam formuna sahipken, daha sonra kendi besinini üretmeye başlayan veya yarı parazit olan türler de var.
Türkiye’deki yayılış haritasına bakarsak bu arkadaş yer narı (Cytinus ruber) olmalı. Cytinus türleri, sadece ladengillerin köklerinden besleniyor. Tüylü laden (Cistus sp.) türlerinin yakınlarında görüyorum onları. Cytinus hypocistis türü için yapılan bir araştırmada bitkinin çiçeklerini ziyaret eden canlıların %97’sini karıncaların oluşturduğu bilgisi veriliyor; karıncalar tarafından tozlaştırılıyorlar. Peki karıncalar bunu niye yapıyor? Güzelim nektarı için elbette. İşte bir oyuncu daha katıldı oyunumuza. Aynı karınca tüylü ladenlerin tohumlarını da yayıyor olamaz mı? Tıpkı bir diğer parazit bitki ökse otuyla ağaçlar ve kuşlar arasındaki ilişkide olduğu gibi. Birçok ökse otu türünün kuşlara bağlı olarak evrimleşen tohum dağılım mekanizmaları bulunuyor. Binlerce yıldır çoğalabilmek kuşların gözünün içine bakıyorlar. İşte bir gül ve bülbül. Kuşlar ökse otunun lezzetli meyvelerini yiyor, gagasına yapışan tohumları tünediği ağaçların gövdesine sürüyor ya da yutup dışkılıyor. Yapışkan bir maddeyle kaplı olan tohumlar kuşun gagasında, tüylerinde dışkısında, üzerinde büyüyeceği, çoğunlukla gülgiller ailesinden ağaçların üzerine taşınıyor. Kuşların ökse otlarına düşkünlüğü aynı zamanda ökse otunun konakladığı bitkinin tohumlarını yaymalarını da sağlıyor. Bir parazit, bir ağacı ekiyor.
Bir yerlerde parazit bir bitki insanın ekinine zarar verir hâle geldiyse, dert etmemiz gereken son şey bu bitkinin varlığı olabilir. Biz bir ökse otu gibi, bir kuş gibi katılabiliyor muyuz hayata ona bakmalı. Yediğimiz meyvelerin tohumu çöplerde sızlaya ağrıya çürüyor. Canavar uzakta değil, burada içimizde
Nasıl ki insan toplulukları, her başka dilin bir başka düşünüşünü, her başka topluluğun bir başka yaşayışını kaybettikçe yoksullaşıp, düşmanlık ve nefret politikalarıyla yönetilebilir hâle geliyorsa aynı şey bitkiler için de geçerli. Onlar da bu çeşitliliğin bir parçası. Ve çeşitlilik azaldıkça düşmanı işaret etmek kolaylaşıyor. Çeşitliliğin azalması düşmanlar yaratan bir çıkmaz.
Oysa konaklar savunmasız değildir. Kendilerini korunmak için şu yöntemleri uygulayabilirler;
- Parazit bitkinin besinlerine ortak olmasını engellemek için hücre duvarlarını sağlamlaştırırlar.
- Parazitik tohumun çimlenmesini engelleyen maddeler salgılarlar.
- Gövde veya köke bağlandığı yerlerde zehirli bir ortam oluştururlar.
- Kökte oluşturduğu yumrulara zehir gönderirler. -Elbette bu savunma, defetme mekanizmalarının çalışabilmesi için kendilerini koruyabilecek bir durumda olmaları gerekiyor (sağlıklı bir toprak, yerel bir tohum, iyi bir su, temiz bir hava, insan faaliyetleriyle değiştirilmemiş bir iklim, dönümler boyunca ekilmemiş olmak vb.)-
Eğer bunları yapamıyorsa razı oluyor. Belki de kimi savsaklıyordur kendini savunmayı, sofrasında yer narına da yer açıyordur. Bunun için sebepleri var.