Dikenler vadisi’nde bir dikenin kudretine tanık olursun. Kim görmüş şimdiki zamanda köy göçürenin köyler göçürdüğünü? Ama burada bir diken, avuçlamış toprağı ferman salıyor; hükümran benim diye. Köylerde çobanlar çıkarıyor cebinden çakısını, tam çiçekteyken, tam nektarıyla böcek çağırıyorken kesiyor başını, “tohum atmasın, çoğalmasın” diken. Evinin önünü basarsa döküyor ot zehrini. Zehir akıp toprağa otun da, ot olmayanın da kanına giriyor. Aynı çakıyla soyup kabuğunu, gövdesini afiyetle yiyor da. Kökler pişirilerek, genç yapraklar akşamdan tuzlu suya batırılıp pişirilerek yenilebilirmiş. Halk hekimliğinde, romatizma, basur ve iltihaplı yaraların tedavisinde kullanılırmış.
Cengâver kelebeği de payını almaya gelmiş. En sevdiği nektarlardan biriymiş köy göçüreninki. Hiç uzaklaşmadan buraya bırakacak yumurtalarını çünkü yavrularının besini menekşeler yakında. Dikenin tohumlarını taşkınlar, rüzgârlar süpürecek, toprak kabarınca menekşeler uyanacak. Ne sandın ki, hepi topu bir mevsim sürüyor dikenin böbürlenmesi.
Dikenin tohumlarına belenmiş tüylü ladenler, kızılçamlar, yabani fesleğenler, bu taşkınları ve fırtınaları bekliyor. Üzerlerine yapışmış tüylü çanaklar akşam güneşiyle parıl parıl parlarken.
Bakmayın dikenin bu vadide oyalandığına, kelebeğe ekmek olmaya razı da, yine de gözü dağda. Neredeyse gelecek olmuş tepenin düzüne. Orman İşletmesi’nin bozguna uğrattığı ormanın ağaca öyküneni, tepeden seyredecek âlemi. Şimdi senin zamanın, çağla.
Yaygın kangal olmalı (Cirsium vulgare).