Bitkilerle ilgili çok güzel bilgiler veren ve çoğunluğu fotoğraf açısından da daha nitelikli kareler barındıran birçok adres var. Üstelik alanlarında uzmanlar veya uzmanlardan destek alıyorlar. Hatta bitkiyi tanıma işini google lens bile yapıyor. Yeter ki karakteristik bir yüzü olsun. Yazı Yaban bu adreslerle aynı kulvara bile giremez. Burada gösterdiğim çabayı en azından benim için anlamlı kılan her bir bitkinin ait olduğu toplumla ilişkisini aktarmaya niyet etmemdi. Niyet diyorum çünkü çoğu zaman bunu başaramadım. Karınca kararınca. Ne olabiliyorsa. Bu dil bir cümleyi nasıl kurabiliyorsa, dil neden öyle değil de böyle kelam edebiliyorsa. Okuyan neyi duyuyorsa.
İlk yapraklardan tohuma, başına konan böcekten kimlerle yaşadığına, insanlarla olan ilişkisine kadar. Bir bahçedeydim. Sınırları varmış gibi görünse de dikkatli bir yürek için sonsuza uzanan bir bahçede. Doğan, büyüyen, ölen, çürüyen ve yeniden başlayan bir bahçede. El bebe gül bebe büyüttüğüm veya kendiliğinden de pekala büyüyen maharetli bir bahçede.
Artık bahçe yok. Daha doğrusu var ama artık ben de bir gelincikleme otu kadar o bahçenin iyesi, sakini veya delicesi değilim. İşin bu yönü ne kadar olgun olursa olsun sonunda tadı acımtırak olacak bir yaban meyvesi kadar haz veriyor. Acı veriyor diyemedim, işe bak. Çünkü o acı meyvenin de güzelliğini insan bilemese kuş bilir, kuş bilemese kurt bilir.
Peki buradan nasıl bir hikâye çıkar? Birlikte göreceğiz.
Huzurlarınızda gelincikleme otu. Veya yara otu, erik otu da denir. Henüz bir iyesi olamadığım bahçede yaşamaktadır. Yılın bu zamanları güneşi görünce çanak yapraklarındaki morlar ve kirpikleri parıldar.