Yetiştiği alanlara kendi adını veren defne (Lauretum zonu), yaban tohumları denilince aklıma gelen ilk tohumlardan biridir. Doğduğum şehir Antakya’nın merkezinden uzaklaşmak hele de bahar aylarında defneye açılmak demekti. Şehrin doğal ağaçlarından olması bir yana, meyveleri, yöresel adıyla har/gar sabununun da hammaddesidir. Çocukluğumun geniş ve özgür zamanlarının geçtiği yaylalardan biri olan Batıayaz’da ağacın siyah ufacık meyvelerinden geleneksel yöntemlerle çıkarılan yağdan üretilir sabunu. Her memleket ziyaretinde aynı üreticinin işi devam ettiren çocuklarından alır, saçlarıma sürer, başımdan hiç eksik etmem kokusunu. Bitki örtüsünü tanımadan yerleştiğim Silifke’deyse her yol defneye çıkıyor.
Doğu Akdeniz’de; menengiç, sandal, katran ardıcı, andız, akçakesme, meşe türleri, tespih çalısı, keçiboğan, karaçalı, alıç, çıtlık, zeytin, mersin, katır tırnağı, tüylü laden, tavuk büzüğü, saparna, akasma ile el ele sıkı bitki toplulukları oluşturur. Bu topluluklar coğrafyaya göre değişen farklı türlerle birlikte, literatürde “maki” olarak adlandırılır. “Maki” bozulmuş orman alanlarına yerleşen kararsız bitki topluluklarına verdiğimiz bir isim. Yaşadığımız toprakların geçmişiyle ilgili bir hikâye de anlatır, defne. Akdeniz coğrafyasına medeniyet bugün olduğu gibi dün de yok ederek biçim vermiş. Yüzyıllardır orman kesimlerinin aralıksız sürdüğü bir kara parçasında makiler ne olabileceklerine karar vermek için medeniyetin ortadan kalkmasını bekliyor gibiler. Bu kararda defnenin söz hakkı olup olmayacağı ise türün korunabilmesine bağlı.
Dünya defne ticaretinde pazarın neredeyse %90’ının Türkiye’nin elinde olması, pazar talebinin her yıl artmasıyla, bırakalım söz hakkını, yaşama hakkı elinden alınıyor. İhracatın neredeyse tamamının doğal yayılışı olan ağaçlardan sağlandığını düşünülürse, defnenin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini hatta kaldığını kestirmek zor değil. 2010’da Orman işletme ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü eliyle dağ köylüsüne defne fidanları dağıtılmış Silifke’de. Yavaş büyüdüğü, birçoğu yerini sevmediği için bakımsızlıktan kuruyup gitmiş. Köylü fidandan veya tohumdan üretmeye hiç istekli değil. Yaprak ve meyve hâlâ doğal yayılışı olan defnelerden sağlanıyor. Yaprak toplandığı mevsimlerde, ağacın tüm sürgünlerinin kırıldığına ve gövdenin çırılçıplak bırakıldığına tanık olabiliyoruz. Üstelik bu dallar genellikle güneşte kurutularak “kalburaltı” diye adlandırılan, pek tercih edilmeyen ve değeri düşük bir yaprak üretimine yol açıyor.
Ağaca aman vermeyen toplayıcılığın önüne geçilmesi gerektiğine dair uyarılar içeren birçok araştırmaya rastlamak mümkün. Örneğin Karaburun yarımadası üzerine yapılan çalışmalarda 300 ton defne yaprağı toplanabilen bir bölgeden 20 yıl sonra sadece birkaç ton yaprak elde edilebilmiş. Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü tarafından yapılan başka bir araştırmada ise en yüksek oranda uçucu yağın iki yılda bir kesilen yapraklardan üretilebildiği belirtiliyor. Ancak bu bilgileri defnenin iyiliği için kullanabilmekten çok uzağız. Köylüler geçim baskısı altında, mevsiminde toptancıların dağa yaslanan kamyonlarına defne yapraklarıyla birlikte ağaç cesetlerini de yüklüyor. Bazen adet yerini bulsun diye yapılan uyarıları umursayacak güçleri olmadığından kimi zaman da dağda toplayan, eken, devşiren belki de son nesil oldukları bilgisiyle arkalarında yaşayan bir şey bırakma sorumluluğu duymadan.
3-10 metre kadar büyüyebilen, yaprak dökmeyen ve fırsat verilirse 100-150 yıl yaşayan bir ağaç veya ağaççıktır, defne. Ağaççık olarak kalabilmesini bolca verdiği dip sürgünlerine borçludur. Yangınlardan sonra defneyi kendine getiren de dipten sürgün verebilme yeteneğidir. Kendi hâline bırakıldığında bir ağaç değil ağaç topluluğu olur bu yüzden. Belki de yanlış uygulamalar yüzünden toplayıcılığı bugün yarın bitmek zorunda kaldığında başı boş bırakılmış dağın defnelerle kaplanması çok uzun sürmeyecek. Yapraklar bollaştığında yine insanlar çökecek başına. İnsan defnenin peşinde, defne yaşamanın peşinde bir kovalamacadır sürecek.
Kovalamaca süredursun defnenin yaprak ve meyvelerinden yararlanmaya devam edeceğiz. Silifke’de yaprakları yıl boyunca toplansa da, önerilen, taze ve tamamen gelişmiş yaprakların bitkinin vejetatif üremesinin durduğu temmuz – ekim aylarında toplanmasıdır. Toplama, sürgün veren dalların kesilmesi şeklinde yapılır. Tahrayla sürgünler indirilir. Yeterli yaprak çıkmazsa testereyle kalın dalların da kesildiği görülür. Bu işlemi dikkatli bir şekilde yapmakta fayda vardır çünkü arılar defneye yuva kurmayı çok sever. Bazen ısrarlı bir arı kovanı defnenin 1-2 yıl rahat bırakılmasına sebep olabilir.
Eğer bir yabancıysanız öyle gördüğünüz her defnenin yaprağını toplayamazsınız. Dağdaki defneler arazi tapulu değilse bile birilerinin malıdır. Köylü her defnenin kime ait olduğunu bilir. Kendisi, anası, dedesi bu ağaçların yaprağını, meyvesini toplamıştır. Tıpkı toprak kullanımlarını belirleyen zilliyet hakkında olduğu gibi defneler de yazılı olmayan anlaşmalarla paylaşılır. Topladığım azıcık defne için onlarca ağaç gezip hepsinden biraz ödünç alıyorum. Tohumdan ve fideden ektiğim ağaçlar büyüyüp serpilene kadar sahipli defnelere borcum olacak.
İçerdiği maddeler bakımından kuru yaprak tazesinden daha güçlüdür. İdeal olarak kesilen sürgünlerden sıyrılan yapraklar gölge ve havadar bir ortamda ince serilip belli periyodlarla alt üst edilerek 10-15 gün içinde kurutulur. Ancak burada geleneksel kurutma biçimi dallarıyla birlikte güneşe sermek, yapraklar kuruyunca da çırparak çuvallara doldurmak. Kuru bir yaprak mat yeşil olmalı ve kolayca ufalanabilmelidir. Cam kavanozlarda saklanan yapraklardan 1 yıl yararlanılabilir. Meyvelerinde yapraklarından daha çok yağ bulunur. Eylül sonu olgunlaşan meyve mavimtrak siyah bir renge büründüğünde toplanmaya başlar; %17-25 oranında yağ içeren meyvenin yaklaşık 10 kilosundan 1 kilo yağ elde edilir.
Taze ve kurutulmuş yapraklar yaprak hâlinde veya ufalanarak yemeklere lezzet vermesi amacıyla katılır. Halk hekimliğinde antiseptik, ağrı kesici, midevi, terletici, idrarı kolaylaştırıcı ve yatıştırıcı olarak kullanılır. Defne yaprağından elde edilen uçucu yağ, romatizma ağrılarında masaj yağı olarak, sabun ve krem üretiminde, parfümeride ve aromaterapide kullanılır. Ancak meyveden çıkarılan sabit yağın kimi bünyelerde alerjik olabileceği uyarısı yapılmaktadır.
Çok bilinmeyen kullanım alanlarını şöyle sıralayabiliriz;
- Meyve kuruları, tahıl ve bakliyatları böceklenmelerden korumak için kuru defne yaprakları saklama kaplarının içine konulur.
- 5-10 gram kıyılmış yaprak kor hâlindeki kömürün üzerine serpilerek dezenfektasyon amacıyla kullanılır.
- Defne yağı böcek kovucu olarak kullanılır.
- Yaprakları aroma vermesi için salamura zeytine ve turşulara katılır.
- Defne yağı veterinerlikte harici olarak parazitlere karşı kullanılır.
- Defne ağacı komşu bitkiler için koruyucudur ve iyi bir arı bitkisidir. Yaralanmaya, hava kirliliğine ve budanmaya karşı çok dayanıklı bir ağaçtır.
Her türlü toprakta yetişebilir, ama kireçli, humuslu, serin toprakları sever. Deniz etkisine açık yamaçlarda 1200 rakıma kadar görülebilir. Akdeniz ikliminin sokulabildiği tüm kıyı şeritlerinde kendine bir yaşam alanı bulmuştur. Erkek ve dişi çiçekler ayrı ağaçlar üzerinde olduğu için meyve oluşumu isteniyorsa fidandan ekimlerde iki cins birlikte ekilmelidir. Hâliyle tozlaştıran böceklerin varlığına ihtiyaç duyarlar. Görünüşleri itibarıyla erkek çiçekler koyu sarı, daha bol kümeler hâlindeyken, dişi çiçekler açık yeşile kaçan sarı renkte ve seyrektirler.
Yaprak dökmemesine rağmen Akdeniz’ın sarı sıcağına nasıl dayanır defne? Örneğin badem ağaçları aşırı sıcaklarda yaprak dökerek kendini korumaya alıyor. Oysa defne hem yaprak dökmüyor hem de yoğun yapraklı bir ağaç. Bir araştırmada defne yaprağında bulunan bazı bileşiklerin kendi kütlelerinin 21 katı oranında havadan su emebildiklerini ve bunlar aracılığıyla defnenin havanın nemi ile hidrosentez yapabildiği belirtilmiş. Sırrı bu olsa gerek. Ne yapıp edip köklerini taşlara gömmesi kuytuda, kireç kayalarının oyuklarında, duldalarında bitmesi de ona avantaj sağlıyor olmalı. Deniz etkisinin ulaşabildiği iç kesimler ve yüksek rakımlarda yetişebilse de, kış donları ve aşırı kurak yazlardan kaçan, rüzgâr açısından korunaklı, gölgeleri seven bir ağaç. 900 rakımda 2 sene önce ektiğimiz 50’a yakın tohumun bir bölümü bu özellikleri sergileyen bakılarda mutlu mesut büyürken, yanlış bakılara ekilenler küstü veya yerinde sayıyor. Bununla birlikte 4 sene önce büyük ağaçların gölgesinde biten iki fidanı bahçeye taşımış, ancak büyütmeyi becerememiştik. Yer değiştirmeyi hiç sevmediklerini söyleyebilirim. Fidan torbalarına ektiğimiz yarı gölgede büyüyen tohumlar ise 1. senelerini doldurduklarında kalıcı yerlerine taşınabilir hâle gelecekler. Fidan olarak ekimlerde bu sürenin aşılmaması önemli aksi takdirde defne torbadan taşıp bulunduğu yere yerleşmeye çalışıyor.
Akdeniz ikliminin rüzgârı esen her yerde eylül sonunda tohumlarını toplamaya başlayabilirsiniz. Ancak bir sene meyve yapıp bir sene yapmadığı ve meyveler 4-5 sene biçilmeyen ağaçlarda oluşabildiği için her defnenin başında meyve bulamayabilirsiniz. Siyahlaşan meyvenin ince derisini bir bıçak yardımıyla soyup tohumları 3-5 gün küllü suda veya 5-10 gün suda bekleterek erken kış aylarına kadar ekmeniz mümkün. Tohumların yağlı olmaları küflenmelerine sebep oluyor, bu yüzden ekme işini ertelemeyin.
Madem fidan yer değiştirmeyi sevmiyor, beklemek de güzel, neden ellerimizle tohumunu bir kuytuya koyup üzerine bir avuç toprak atmayalım ki? Tohumdan yetiştirme çabamı bir yandan küçümseyen köylüler, öte yandan “kendi biten teynel su istemez”* diyerek desteklerini esirgemedi. Defneye biraz zaman kazandırmak, yapraklarına, meyvesine göz dikmiş insanla arasını açmak hiç fena olmaz.
* Teynel defnenin Silifke’deki yerel ismidir.
Kaynaklar
https://yayin.ogm.gov.tr/yaydepo/447.pdf
http://www.efri.gov.tr/yayinlar/Son_defne_elkitabi.pdf
https://yayin.ogm.gov.tr/yaydepo/391.pdf
Meyve derisini soyarak sonbaharda ektiğim tohumlar 14 Nisan’da çimlendi. Yavaş büyümesine rağmen bahçeye ekilenler gayet sağlıklı olmasına rağmen fide torbasına ekilip sonra bahçeye aktarılanların keyfi hiç yerinde değil. Bunda 3 senedir bölgede yaşanan kuraklığın da payı olmalı. (Nisan 2019)