Yaban kızılcığı, Yabani kızılcık, Kiren, buradaki yerel adıyla “Demircik” (Cornus sanguinea) meyveleri yavaş yavaş olgunlaşmaya başladı. Meyve kime? Dağa, taşa. Çiçeklerinin kokusu kimine ve bana pek hoş gelmese de sevgilisi çok; böcekler başında. Tohumlarını da kuşlar pay ediyor dağa. Bir avuç alabileyim diye ziyaretine gidip duruyorum ama olgunlaştığında siyahımsı mor olan meyveler şimdiden eksilmeye başladı.
Bol çiçek yapıp tohumlarını kuşlara taşıtırken, koşullar değiştiğinde çiçeklerini azaltıp klonal büyümeyle çoğalan, bunca kuraklığa karşı yüzünü görebildiğim, dayanıklı bitkilerden biri Demircik. Hatta hiçbir yaprağından, meyvesinden, gösterişinden vazgeçmeden salınan Civan perçemi’yle beraber onu 2021’in kurak güzeli ilan ettim. Bahçelere süs bitkisi olarak, yaban hayatı desteklediği için veya güçlü kök sürgünleri sayesinde rüzgarı perdelemek amacıyla buyur ediyor, tabii çağıran olursa. Buna rağmen “Ya paranı, ya canını” diyenlere kaptırmış kellesini. Genelde sahibi olmayan, umursanmayan aralıklarda yaşayabiliyorlar. Taşlık, kayalık açıklıklarda, yol kenarlarında karşılaşıyoruz hep. İtiyorlar, geri geliyor, kesiyorlar, yine bitiyor. Bir inat var yaşayışında, toprağı tutunuşunda. Fırsat bulduğunda yayılıcı olduğu söylense de bölgenin kayalarla bölünmüş yapısı buna izin vermiyor.
Demircik deyince köylünün aklına değnek geliyor. En iyi değnekler Demircik’le yapılır, Demircik değneği gösterilince çocuklar suspus olurmuş. Yayılışı olan diğer ülkelerde de sert ve elastik odununu ustalar işler, kapkacaklar için sap yapımında kullanır, taze dallarıyla ise sepet örülürmüş. Zaten cins adı olan ‘Cornus”, Antik Yunanca boynuz anlamına gelir ve odunun sağlamlığına gönderme yapar. 1991 yılında Alp Dağlarında donmuş bir şekilde bulunan 5300 yaşındaki Buzadam Ötzi’nin yanında bulunan oklar da Yaban kızılcığı’yla yapılmış. Yine Slovenya’da bulunan çok sayıda ezilmiş, kırılmış ve fosilleşmiş Yaban kızılcıgı meyveleri geçmişte hangi amaçlarla kullanıldığına dair bir araştırmaya ışık tutuyor. Tüm ihtimalleri ortaya koymuş; yiyorlar mıydı, boyamada mı kullanıldı, sabun mu yaptılar vb., işin içinden Yaban kızılcığı’yla ilgili hangi hikayelerin yaşadığına bakarak çıkmaya çalışmışlar. Bugün birçok yaban yemişinin hayatlarımızda bir yeri olmasa da çok uzunca bir süre ne yaptıysak gölgelerinin dairesinde yaptık. Anlatıldıkları sürece ağaç ortadan kaybolsa dahi hikayeleri duruyor olacak. Mesela misafiri olduğum evde Demircik dedim, hemen değnek çıktı meydana. Ya hiçbir şey çıkmasaydı? Bitkilerle dolu akılları çok seviyorum, pat diye çiçek açıyorlar.
Kızılcık’ı bilenler ‘işte kardeşi” diye kolaylıkla tanıyabilir Demircik’i. Çok belirgin damarları olan yapraklar, 4 taç yapraklı, genellikle kalabalık, beyaz, nahoş kokulu çiçekler, önce yeşil, olgunlaştığında mor-siyah olan meyveleri, sonbaharda kırmızılaşan dal ve yapraklar Demircik’e delalet. Çanak yaprak dişlerinin uzunluğuna ve yaprağın alt yüzünde bulunan tüylerin özelliklerine göre alt türlere ayrılıyor. Dün tanıttığım Pırpır otu’yla aynı yayılış haritasını paylaşıyorlar. Hemen tüm kıyı kesiminde, Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümünde ve Güneydoğu Anadolu’nun doğusunda, 0-1400 rakımları arasında yaşıyor.
Meyvelerin boyamada kullanıldığı ancak rengin her defasında farklı çıktığı ve çok çabuk solduğu belirlenmiş. Bununla birlikte mordan (renk sabitleyici) kullanılmadığı, renklendirme için sadece meyve etinin kaynatılmasının sonuçları değiştirebileceği belirtiliyor. Çünkü tohumun dahil edilmesiyle birlikte meydana çıkan sabunumsu madde rengi nötr hale getirebiliyor. Ayrıca ilgili araştırmada tohumlarında bulunan yoğunlaşmış tanenlerin varlığı nedeniyle bir tür mordan olarak araştırabileceği söylenmiş.
Birçok kaynakta meyvelerin zehirli olmadığı, çiğ veya pişmiş olarak yenilebileceği söylense de -olasi tıbbi potansiyellerini bir kenara bırakırsak- çiğ olarak tatsız ve acıymış. Bu yüzden daha çok pişirilerek reçel, meyve suyu, bitkisel cin yapımında kullanılabilirmiş. Aynı zamanda çiğ meyvelerin mide ve bağırsaklarda iltihaplanmaya yol açabilecek toksik bir madde içermesi bitkiye temkinli yaklaşmayı gerektiriyor.
Tohumunun ezilmesi ve pişirilmesiyle çıkarılan yağ aydınlatma ve sabun yapımında değerlendiriliyor. “Meyvelerdeki yağ içeriği %30’dan fazladır ve bütün, çiğ veya kuru meyve çekirdeklerinden kolaylıkla elde edilebilir. Meyvelerin çok büyük miktarları meyve çekirdekleri ile birlikte ezilmeli ve birkaç gün boyunca dikkatlice pişirilmelidir; biraz su eklenmeli ve oluşan köpük sürekli olarak sıyrılmalıdır. Yağ suyun yüzeyine çıktığında ayrılmalıdır.”* 19. yüzyıla kadar sabun yapımında kullanılmakla birlikte çok miktarda meyve gerektirmesi bitkinin varlığını tehlikeye atabilir. Cilt üzerinde de olumlu etkisi olacağı düşünülen sabunlar için yetiştiriciliği yapılabilir. Kimi kaynaklarda yağın rafine edildiğinde yenilebileceği söylense de kimilerinde bunun hala tartışmalı olduğu bilgisi veriliyor.
Ağaç kabuğu halk hekimliğinde sıtma ve bazı parazitlerin neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde kinin yerine kullanılmıştır. Ağrı ve ateşi tedavi etmek için kabuğundan çaya benzer bir içecek yapılır, yapraklar yaraları kapatmak için lapa haline getirilir, meyveleri kusturucu, büzücü ve ateş düşürücü olarak kullanılır.
Tohumdan kolayca yetiştirilebilir. Drene edilmiş herhangi bir toprakta, güneşte veya yarı gölgede, sonbaharda ekimi yapılabilir. Özellikle sonbaharda ateş rengi dallarını seyreyleyebilmek için sık ekim yapılıp sert budanarak yeni sürgün vermesi sağlanıyor. Ama o zaman çiçeklerini ve meyvelerini göremiyoruz.
Kaynaklar
https://link.springer.com/article/10.1007/s00334-020-00788-w
https://ies-ows.jrc.ec.europa.eu/efdac/download/Atlas/pdf/Cornus_sanguinea.pdf