Gözüm masanın üzerinde duran Doğu Akdeniz’den buraya taşıdığım “sorguç otu” tohumlarına ilişiyor. Eğer onunla karşılaştığım yer bir maden alanı olsaydı sorguç otu çoktan tası tarağı toplamış olacaktı. İnsanın bir otu görmesi gerekliliği, bir kelebeğin belli bir ota yumurta bırakmak zorunda olması kadar mecburiyet içerebilir. Ancak bunu dikkate alabilecek bir kolektif aklın olmayışı değil midir bulunduğumuz yer? Cengiz Holding’in Halilağa Bakır Madeni ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunu okuyunca aklıma düşen bir soru.
Bugün Kazdağı’nda bitkilerin, hayvanların, insanların nerede yaşamaları gerektiği ÇED raporlarıyla belirleniyor. Hemen her rapor yaşamak için kendilerine başka bir yer bulabilecekleri vurgusuyla bitiyor. Kazdağı dört taraftan kuşatılmış, yerlisini kovan/kovacak madenler bu dağın neredeyse tüm yüzüne göz dikmiş olsa da. Doğrusu bitkilerin hiçbir rapora konu edilmemiş birlikteliğinden utanıyorum. Her bitki tanısında o türün nasıl bir ortamı sevdiği yazar. Raporda adı geçen endemik ak çiğdem (Crocus candidus) kalkerli tepeler, makilik ve çalılık alanlarda yaşıyormuş mesela. Bu ÇED topluluğumuzu tanımıyor.
Bulunduğumuz yer ve yarattığı imkanlar insanlara yaşadıkları yerde olmama lüksü veriyor. Orada yaşayıp orada olmamak hüznün alanına girer oysa. Geçenlerde izlediğim Sekiz Dağ (Le Otto Montagne) filminde şöyle deniyordu;
- Burada üzgünken ne deriz biliyor musun?
- Ne?
- Başka yerdeyim.
Hani sosyal koşullar dışında yaşanılan evi benzer başka bir yere götürseniz hayat kaldığı yerden devam edebilir. O yaşama, coğrafyayla ilgili olarak kendine özgülüğü veren somut hiçbir pratik yoktur neredeyse. Böylece raporlarda akıl danışılan biyolog, botanikçi ve orman mühendisleri bir toprak parçasına, o toprağın üzerindeki göğe bağlı olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeden/düşünmeden çed raporları yazabilir hale gelirler.
Doğa ona bağlılığımızı, iç içeliğimizi anlayabileceğimiz ilmeklerin görünürlüğü oranında var. Mekan ve mekanda örgütlenen sosyallik buna izin verir, alan açar veya ilmekleri yok eder, görünmezleştirir, mala/paraya eşdeğer kılar. O raporlarda endemik bitkilerin taşınabileceğini, hayvanların başka bir yere gidebileceğini anlatabilirler. Tabii ki birçok insan da köylerini bırakıp kasabalara, şehirlere yerleşebilir çünkü zaten uzun bir süredir burada değillerdi.
Ne evini kaybedecek ak çiğdem
ne kuruyacak damağı dünyanın
ne dağdan ovaya esecek toz
Cengiz’in rüyasına girmeyecek.
Devlet koruyor
Cengiz’in
yatağını, yastığını ve rüyalarını.
Kazdağı madene dönüşmeden gel
ÇED raporundan kimi notlar ve sorular
– Dünyada sadece Türkiye’nin Güney Marmara, Ege bölgelerinde ve İç anadolu’nun batı bölümlerinde yaşayan sürmeli çayçe (Stachys tmolea) literatürde “geniş yayılışlı endemik” olarak geçer. Çed raporu, sırtını bu nitelemeye dayarak bitki için endişelenmememiz gerektiğini iddia ediyor. Sürmeli çayçe belki de henüz yayılmakta olan bir türdür ve şimdilik yurdu burasıdır, eğer yaşamaya devam edebilirse kuzeyden yoluna devam edecektir. Tabii bunlar bir insan ömrünü de, endemiklik kavramını da aşan kurgular rapora giremezler. Biz girenlere bakalım; raporda sürmeyi çayçe yerine cinsin başka bir üyesinin fotoğrafı kullanılmış. Mahkemelerin bu baştan savmalığı affetmeyeceğini hayal edebiliyor musunuz?
–Sürmeli çayçe kalsın, Cengiz gitsin: Tespit edildiği söylenen 5 endemik bitkiden 3’ünün; kılkuyruk (Ferulago humilis), memek (Campanula lyrata subsp. lyrata) – Bizim Bitkiler listesinde “endemik” olarak geçmiyor.-, sürmeli çayçe (Stachys tmolea) aslında geniş yayılışlı endemik oldukları için gerekmediği halde “bölgenin madencilik faaliyetlerine olan hassasiyeti”, “ileride doğacak herhangi hukuki bir süreçte yatırımcının yargı mercilerine çevreye bakış açısını izah etmesi” açısından tohumlarının toplanıp Ankara Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde bulunan tohum bankasına teslim edildiği veya edileceği söyleniyor. Tohumların kaç sene canlılıklarını korudukları biliniyor mu? Tohumdan yetiştirilmeleri mümkün mü? Tohumdan yetiştirilebileceklerine hangi araştırmalar kaynaklık ediyor? Bu bölgede aynı türleri tehdit eden başka maden/res/jes/inşaat/yol projeleri de var; tehdidin boyutu bu projeler de gözetilerek hesaplandı mı? Tüm bu projelerin bitkiler üzerindeki oluşturacağı baskıya bir gen bankasının çekmecesinde duran tohum nasıl uyum sağlayacak? Tohumların ekim alanları ve planları var mı?
–Cengizi söküp Marsa ekelim: Soğanlı bir bitki olan deli lalenin (Fritillaria bithynica) soğanlarının inşaat koridorunun dışında benzer habitatlara taşınacağı ve gelişimlerinin izleneceği iddia ediliyor. Bölgede yetişen son endemik bitki olarak listelenen ak çiğdem (Crocus candidus) ise sadece Güney Marmara’da yetişmesine rağmen raporda geniş yayılışlı endemik olarak geçiyor. Deli lalede olduğu gibi soğanlarının taşınacağı ve gelişimlerinin izleneceği belirtilmiş. Ege ve Marmara’da yetişen kandil kökü (Cyclamen hederifolium) bitkisi ise Türkiye Kırmızı Bitkileri Kitabına göre tehlike kategorisi VU; ‘zarar görebilir’ olarak geçtiği için yumrularının taşınacağı bilgisi verilen diğer bir bitki. Raporun ilerleyen sayfalarında ise soğanlı ve yumrulu bitkilerin söküldüğü ve dikildiği koordinatlar tablolar ve fotoğraflar eşliğinde veriliyor. Fotoğrafların temsili olduğu belirtilmediğine göre neden kandil kökü yumrularının söküldüğü yere dikildiğini sorabiliriz değil mi? Çünkü fotoğraf aynı.
-İnşaat koridorunda sadece 5 kandilkökü yumrusu bulduklarını söylüyorlar. Keza deli lale türünde 3, ak çiğdem türünde ise 6 soğan bulunmuş. İnşaat koridorunun büyüklüğü düşünüldüğünde bu sayılar gerçekçi görünmüyor. Fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla deli lale çiçekteyken taşınmış. Soğanlı bitkiler çiçekteyken yerleri tespit edilip taşıma işleminin bitki uykudayken yapılması gerekiyordu.
-Raporda “Nesli tehlikede olan hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine ilişkin sözleşme (CITES) gereği koruma altına alınan ve ticareti yasaklanan Orchidaceae familyasına ait türlerin tamamı CITES kapsamındadır. Proje sahasında da bulunan Orchis morio L. subsp. picta (Loisel.) K. Richter, Limodorum abortivum (L.) Swartz ve Orchis provincialis Balbis ex DC. taksonları CITES kapsamında bitki türleridir.” deniyor ama bu bilgi hiçbir yere bağlanmıyor. Es geçilecekse neden raporda böyle bir bilgi yer alıyor? Uzmanlar rüzgar farklı bir yerden estiğinde biz uyarımızı yaptık diyebilmek için mi bu bilgileri koyuyor?
Ana görsel: https://species.wikimedia.org/wiki/Crocus_candidus