salebin dokunulmazlığı

Bahçeyi hiçbir zaman tanıyıp rafa kaldıramazsın. Gerçi hiçbir şeyi kaldıramazsın da en çok bahçeyi. Çünkü kalabalıktır, değişir, yenilenir. Bakmayı unuttuğun veya belki tam zamanında bakmadığın için göremediğin bir kenarda, mutlaka kenarda, bir arı orkidesi karşına çıkıverir.
 
Bahçenin tam ortasında durup gelen herkesin gözüne batan taş yığınının, kireç taşı yığınının, bir fazlalıkmış gibi görünen, eksik olsa ne güzel olur denen yığının yamacına ilişmiş gülünü açıyordur. Yuvası bozulmadığı için mutlu olan bingöz otu, badem, patlangaç çalısı, tespih çalısı, silcan, sığır kuyruğu kadar mutlu. Bu taş yığını güneşin alnında kavrulan bir tarlaya hayat veriyor. Kenar boyunca tohumdan ekilmiş boz eşek çayı, kara kekik, halil ibrahim zahteri, menengiç büyüyor. Fideden ekilmiş zeytin, incir, ıhlamur, asma, boncuk kekik, filbahriyle beraber. Kabul filbahri buraya alışmakta zorluk çekiyor. Belki yaşar belki terk eder bizi. Ama geri kalanı kendi memleketinde.
 
TRT muhabiriyken saleplerin derdine düşerek Türkiye’yi dolaşan Nejdet Bozkurt’un hazırladığı http://www.orkidelerimiz.com sitesini kullanarak hangi tür olabileceğini öğrenebiliriz. Bizimki Sidikli salep olsa gerek (Ophrys reinholdii subsp. straussii). Akdeniz, Güney ve Doğu Anadolu’da yaşıyor. Geçen sene çiçekteyken karşılaşınca bu sene ilk yapraklarını bekledim. Tıpkı onun gibi seveni de uyanmış kış uykusundan, başlamış bir ucundan yemeye.
 

Her bir arı orkidesi belli arı türlerine özel bir tozlaşma mekanizmasına sahiptir. Bazı durumlarda eşek arısı ve diğer böcekler de bu sofraya dahil olur. Çiçek, dişi arıların çiftleşme kokularını taklit ederek erkek arıları kendine çeker. Yapılan araştırmalar bu çekimin sadece kokuyla ilgili olmadığını cezbetme işini çiçek desenleri, renklerinin de üstlenebileceğini göstermektedir. Saleplerin yaşadığı yerler benzer renklere, güzel nektarlara sahip çiçekler açan yaban bitkilerine komşudur. Erkek arı bu bahçede gezinirken salebin çiçeğini nektar emen dişi bir arıya benzetip soluğu üzerinde alabilir.

Salebin çiçek dudağı kabaca dişi arının boyutu ve şekline benzer. Bu kabacanın oluşabilmesi için yani bir erkek arı yalancı çiftleme pahasına arı orkidesinin çiçeklerine kanabilsin diye mutasyonların birbirini kovalaması, yüzyıllar geçmesi gerekmiş. Yine de arılarla orkideler arasındaki ilişki genelde abartılarak anlatılıyor. Arazi gözlemlerinde arı salebi türlerinde tozlaşma oranlarının oldukça düşük olabildiği görülmüş. Aldanmanın arı için de bedeli var çünkü. Birkaç çiçek ziyaretinden sonra boşuna kürek çektiğini fark edip uzaklaşabiliyor ve orkidelerden kaçınmayı öğrenebiliyor. Yalancı çiftleşmeye zorlama becerisi daha yüksek olan orkide türleri ise arının spermlerini boşa harcamasına sebep oluyor. Daha az sperm üretimi gerçek dişi arılarla çiftleştiklerinde daha çok erkek arılar doğması anlamına gelebiliyor. Tabii orkideler erkek nüfusunun artmasından hiç şikayetçi değil. Erkekler ne kadar çoksa yalancı çiftleşme olasılığı o kadar artacak demektir. Öyle veya böyle bir şekilde anlaşmanın, birlikte yaşamanın bir yolunu bularak bugüne kadar ortaklıklarını devam ettirebilmişler.

Onlar bulmuş ama biz bulamamışız. İnsanın hazırladığı bir geleceğin böcek türlerine yaşama şansı tanımayacağını nereden bilebilirdi ki salep? Zaten düşük olan tozlaşma şansları arı popülasyonları zarar gördükçe azalıyor. Kısacık bir zaman diliminde arıya muhtaç olmadığı bir üreme biçimi geliştirmelerine ise imkân yok. Aynı zamanda salepler toprak mantarlarıyla ilişki içinde yaşabildikleri için yetiştirilmeleri, yaşatılmaları da zordur. Türkiye’de yetişen salep türlerinin ancak %30’unun ekimi yapılabiliyor. Tıp, kozmetik, gıda sektörlerinde yoğun olarak kullanılmaları ise tüm türleri tehdit ediyor. 1 kilo salep tozu elde edebilmek için 1000-4000 yumru gerektiğini düşünürsek salebin dokunulmazlığa ihtiyacı olduğunu şıp diye anlarız.

Bizim salebimiz ise sanırım deştiye salebi (Ophrys holoserica). Varlığından haberdar değilken yanı başına bir ayva, bir de şebboy ekmişim. Şebboy’un devri geçti. Şimdi ballığa, lavantaya ve ayvaya yarenlik etmeye devam ediyor. Çok değişken desenlere, geçiş formlarına sahip olduğu ve cinsin sınıflandırılması tam olarak yapılamadığı için karakteristik özellikler gösterenler dışında alt türleri ayırmakta zorlanıyorum.

Not: Birçok yazıda kaynak verme sorumluluğunu es geçtiğimin farkındayım, bu yazı da öyle olacak. Bunda akademik bir disiplinle yazmamamın, yazdıklarımın bilimsellik iddiası taşımamasının payı olduğu kadar birçok araştırmanın hayvan deneylerini ve sonuçlarını içermesinin, çoğu bitkinin ancak ve ancak faydaları varsa bir araştırmaya konuk olmasının, bitkilere, hayvanlara “zararlı” etiketinin yapıştırılmasının, hayatlarına, ilişkilerine değer verilmemesinin de payı var. Çoğu araştırmayı okurken acı çekiyorum. Örneğin birinde iki arının öldürüldüğünden ve testislerinin çıkarıldığından bahsediyor. Ve bunun kabul edilebilir olmasının tek sebebi hayvanın çok küçük olması. Başka bir bilme, anlama biçimine ve gerekirse anlamamayı göze alma hâline ihtiyaç duyuyorum. Böyle yaklaşımlara/araştırmalara atıfta bulunmak içime sinmiyor. Dolayısıyla aktardığım bilgi parçacıklarının sağlamasını yapmak zor olabilir. Yoruma açık her bir veri kişisel bir filtreden geçiriliyor ve açıkça bitkilerin, hayvanların, mantarların tarafını tutuyorum.

Ancak aşağıdaki iki kaynağı severek paylaşabilirim. Eğer yemek veya bahçenizde görmek istiyorsanız lütfen salebin yetiştiriciliğini yapın. Bu kaynaklarda yetiştiricilik için gerekli koşullar tarif ediliyor;

https://arastirma.tarimorman.gov.tr/etae/Belgeler/EgitimBrosur/salep%20yeti%C5%9Ftiricili%C4%9Fi.pdf

https://web.ogm.gov.tr/ekutuphane/Yayinlar/Salep%20Eylem%20Plan%C4%B1.pdf

Saleple ilgili genel bilgi; https://www.gidamo.org.tr/resimler/ekler/9667df12847d468_ek.pdf?dergi=187

Yukarıya kaydır