karınca patikasında bir mor

Gezerken tanışma şansına eriştiğim bitkilerle ilgili kim olduklarını nasıl bulabileceğimiz hakkında ipuçları vermekten fazlası elimden gelmiyor. Bahçede yetiştirmediğim, çiçeklerine kimlerin konduğunu görmediğim, komşusuyla, başının üzerinden geçen bulutla ilişkisi nasıl bilmediğim bitkiler sınıfına giriyorlar. Düşünsenize sınıflandırmalarımızın böyle olduğunu? Gelgelim oldukça ciddiye alınması gereken bir sınıf benim için.

Bir bitkiyi tanımak onu ait olduğu topluluğun içinde, ait olduğu yeryüzü parçasıyla ilişki içinde ve ait olduğu yerde gözlemleyebilmek demek. Üstelik bir hayli uzun bir süre yapmalıyız bu gözlemi. Haliyle birlikte yaşadığım bitkilerle, ziyaret ettiğim bitkiler arasındaki tanışıklık farkı aşağı yukarı bir uçuruma denk düşüyor. Örneğin 7 senedir burada yaşamama rağmen hiç görmediğim kırlangıç sürüleri kızılçam ormanında ara kesim yapılınca peyda oldular. Neden? Çünkü dizi dizi istiflenen kızılçamın kurdunu pek seviyorlar. Yatağını değiştirerek akan, kendine sürekli yeni yataklar açan bir nehire bakıyorum.

Şehirle kır üzerine düşünürken ve şehirde mekanların bitkilerle yaşama, onları gözlemleme, onlarla halleşme hakkımızı elimizden alacak şekilde kurgulandığını dile getirdiğimde; “şehirde de bir sürü bitki yaşıyor” “balkonda bitki yetiştiriyorum, bahçe şart değil” gibi karşılıklar alabiliyorum. Geçenlerde izlediğim vasat bir seyirlikte Amerikan yerlisi bir kadın, çıktığı erkeğin ona saksıda çiçek hediye ettiğini bu yüzden bir daha görüşmek istemediğini anlatıp; “Canlı şeyler kaplara konmaz ki” diyordu.

Canlı şeyler kaplara konmaz. Anlatamadığım yer galiba burası. Ne çok kabımız var canlı şeyler için; bir kap olarak şehir mesela. Binalar, akvaryumlar, hayvanat bahçeleri, saksılar, tohum gen bankaları, HES’ler, barajlar, kafesler, kapanlar. Hatta botanik bahçeleri bile.

Bu yola çıkarken bitkilerin adlarını bilerek yanlarından geçmenin, ilişki kurmak için yeterli olacağını sanarak yanılmışım. Onları tanımak için gepgeniş zamanlar lazım. Her ne kadar bitkiler, hayvanlarla ilgili gözlem gezileri artsa da hala dar zamanlara sıkıştırılmak zorundalar.

Belirlenmiş bir rotada neredeyse koşarak yürümek insana bitkiler hakkında, yemişini kopardığı ahlat hakkında nasıl bir fikir/his verir? Bir kaplumbağa hızında bile değil. Zaten kaplumbağa da o coğrafyada yaşamaktadır ve tarla sarmaşığını nerede bulacağını dahi bilir. Böylece bana bitki gezileri ancak sağlamaları yapılırsa iyi birer rehber olabilir gibi görünüyor. Veya belki o gezide insanın içine bir merak ekilir, bitkilere dair, onlarla ilgili harlı bir merak. Alev alev yanıp insanı yola düşürür de öyle anlam kazanır bu yolak, bu rota.

Yine bir yolakta nemnem otu türü olan karınca somurcağı (Ballota saxatilis) ile karşılaşmıştık. Adına bir anlam vermeye çalışmış; “karıncanın sevdiği bitkilerden biriymiş, nektarını emer, bitkiye bekçilik edermiş,” diye uydurmuştum. Tanıştıktan 5 sene sonra karıncaların başından ayrılmadığına tanık olunca uydurduğum hikâye gerçek oldu. Diyeceksiniz ki “eh, adı karınca somurcağı değil miydi zaten”. Karıncaları çiçeklere üşüşmüş görmenin yanında adlar ne anlam ifade edebilir ki? Gördükçe, yola düştükçe sorulara yeni sorular, bilinmeyenlere yeni bilinmeyenler ekleniyor. Belki de bu yüzden “akar sular bulanmaz” demişlerdir.

Ayrıca mor çiçekli bu bireyi görene kadar nemnem otunun, en azından bazı bireylerinin boz ota veya deliçaya bu kadar benzeyebileceğini bilmiyordum. Çanağın (kaliks) yukarıda az veya çok genişleyerek dişlere ayrılması, erkek organların (stamen) korolla tüpünün dışında olması yine bir nemnem otu ile karşılaştığımı gösteriyor. Karıştırılabileceği diğer bir ballıbabagiller üyesi boz otta (Marrubium sp.) erkek organlar koralla tüpünün içinde kalıyor ve çanak yukarıda genişlemiyor.

Deliçay da ise (Stachys sp.) başçıkların (anter) bir yarısı (teka) tüysüz. Bir de deliçayları diğerlerinden ayırabilmek için tohumlarını görmek gerekiyor.

Fotoğraf makinem tekaların tüylü mü tüysüz mü giyinmeyi sevdiğini gösterecek kadar yakın çekimler yapamıyor. Öyleyse amatörlüğüme sığınarak tekayı görmezden geliyorum. Yalancı ısırgan (Ballota nigra) olmalı. Ballota türleri birbirinden çanak dişlerinin sayısı ve tüy örtüsüyle ayrılıyor. Bu dişlerin sayısının 5 olduğu tek tür; Ballota nigra. Diğer türler genelikle 10 ve bazen daha az veya çok dişe sahip oluyor.

Diğer özellikleri yanında, yaprakçıkların (brakteol) bizsi (sivri bir uzantı) ve genellikle çanaktan kısa olması, belirgin yaprak sapına sahip olması, çanağın 7-10 mm ölçüsünde ve 5 dişli olması, mor veya pembe çiçekler yalancı ısırganı ele veriyor.

Bitkilerle ilgili temel başvuru kaynağımızdaki* çanak ve yaprakçık çizimi alt türü bulmama yardımcı oluyor. Tanı anahtarına bakarak çizimin sözel ifadesini de buluyoruz; çanak dişleri düzgün ve aniden daralıp sivri bir uçla son buluyorsa kokar nemnem olmalı(Ballota nigra subsp. foetida). Bitkimiz 5 alt tür barındıran küçük yalancı ısırgan dairesinde kendi adıyla parlıyor böylece.

Solda çanak ve brakteol çizimi, sağda bitkinin çanağı ve brakteolü görülüyor.

Terimler biraz yabancı görünüyor olabilir. İlk başlarda anlamak mümkün değilmiş gibi görünüyor ama gidip geldikçe bir karınca patikası beliriyor yavaş yavaş. İşte bu da cebinde sorularla hep aynı yolu çiğnemekle ilgili.

Kokar nemnemi tanımanın bir yolu da koklamak; belirgin bir küf/nem kokusuna sahip. Ancak örneğin iki nemnem türünü aynı anda koklasak birbirlerinden ayırmak mümkün olabilir mi bilmiyorum. Şimdi yola düşüp bir diğer nemnem otunu da bulmanın yeni sorular edinmenin zamanıdır.

Kaynaklara göre Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’nun aşağı ve yukarı uçları dışında sıfır rakımdan başlamak üzereTürkiye’nin her yerinde yetişiyor. Öyleyse ben nasıl yeni tanıştım? Yapılaşma, yoğun insan faaliyetleri kokar nemnemi bir kapana sıkıştırmış olmalı. Bu dağda kapanla tanışmayan canlı yok çünkü.

* “Flora of Turkey and the East Aegean Islands”, P.H. Davis.

Not: Bu yazı Yeşil Gazete için üretilmiş ve 30 Temmuz 2022 tarihinde gazetede yayınlanmıştır.
https://yesilgazete.org/yazi-yaban-karinca-patikasinda-bir-mor

Yukarıya kaydır