Toprakla uğraşan, bahçeleri sevenler birbirini tanır. Biriktirdikleri tohumları birbirine ulaştırır, fideler verir, ağacını budadığında çeliğini çubuğunu saklar, ilk buluşmaya getirir. Bu iş profesyonelce yapılmaz ama. Çok güzel bir çiçek görülmüştür, tam da tohumdadır, hemen alınır o tohumlar, çantanın bir gözüne iliştirilir. Poşetlenir, kıvrılır konulur bir kenara veya peçeteye sarılır. Sonra çoğuncak adı unutulur. “Çok güzel bir çiçek” denir adına, “mutlaka, ek”. Veya zaten tohumu alırken kim olduğu bilinmiyordur, bir bahçeden sarkan dala uzanıp alınmıştır çünkü. O dal ne tatlı görünür.
Tatula tohumu böyle geldi bana, “patlıcan çiçeği” adıyla. Tohumu veren teyze, aynı zamanda kuşburnu teyzesiydi, ektiği tutan cinsten. Verdiği isim de gayet isabetliydi, tatula, patlıcangiller ailesinin bir üyesi. Neden bu ismi verdiğini sorunca, “çiçekleri patlıcan gibi, o yüzden”, demişti. Ben de nisan-mayıs gibi serpiştirdim tohumları toprağın yüzüne, üzerine birazcık da kapak toprağı ektim, sonra bekledim ne göreceğimi.
Kuşburnu teyzesinin bir bahçesi, bahçenin bir başkalığı var. Sevilen her can taşınmış içeri, aromalı bitkiler, makas otu, kirli hanımlar, papatya türleri, kum zambağı, çarkıfelek, aynı sefa, toprağın yüzünü renklendirirken, dallarıyla gölgelik eden amber, hambeles, pelesenk, zeytin, turunç, portakal, mandalina, ceviz, mamık eriği, asma ve daha aklıma gelmeyen nicesi. Küçücük bir alanda, dönüyor kuşburnu teyzesi, Dünya’nın etrafında dönen Ay gibi. Gel dönemlerinde otları yoluyor, tohumları ekiyor, bitkileri daha çok sevecekleri yerlere taşıyor, git dönemlerinde bahçesine taşıyabileceği yeni tohumlarda, ağaçlarda gözü. Ve taşıyor taşıyor, yine de yer var bahçede; arazi genişliyor, yayılıyor, esniyor sanki. Bir yer bulunur, yeter ki bahçesine gelsin o tohum. “patlıcan çiçeği”nin tohumunu elinden almak, icazet almak gibi geliyor bana, bu yüzden. Diyorum ki ona “beraber bahçeleri esnetiyoruz.”
Sonra bir de ne göreyim bir gece -çünkü geceleri kokuyor tatula- bir koku sarmış bahçeyi. Koku güzel, güzel olmasına ama öyle derinden bir güzel ki, kaynağı uzaktadır diyorum, bahçeyi tavaf ediyorum, yok. Kapının önüne gelip hâlâ sağa sola bakınırken görüyorum onu; tatula açmış da kendini salıyor geceye. Patlıcan çiçeği gibi beyazlı morlu ama kocaman, boyu bir karış, yüzü elimin ayası kadar, çiçek azmanı. Bir adı da “şeytan elması”. Şeytan bir elma sunmuş geceye. Çiçeklerini gece açtığı için mi yoksa halüsinojenik etkileri yüzünden mi, şeytana ait kılınmış bilinmez; ama şeytan da, çiçek de, çiçeği koklayan da bir şimdi. Deniyor ki kokusunu içine çok çekmek bile gönül dağlarına duman salıyormuş. Halüsinojenik etkileri için bitkinin kullanımı epeyi eski. Hatta Osmanlı’da tatula müptelalarına “tatulacı” denirmiş. “Kendinden geçmek” isteği kadim bir istek. Kiminin bunun için herhangi bir maddeye ihtiyacı bile yok, bahçesi var; kendinden geçebilince esneyen bir bahçe.
Yuvası bilinmemekle beraber, her yeri yuvası kılmış bir bitki tatula. Türkiye’de de Kuzeybatı Anadolu’da yetişiyor. Bununla birlikte işte Akdeniz’de elimde tutuyorum tohumlarını.
Bitkinin bütün bölümleri hem insanlar hem de hayvanlar için zehirli alkoloidler içeriyor; hiyosiyamin, hiyosin ve atropin. Buna karşın geleneksel tıpta kullanılan bir bitki. Ancak bu kullanım için deneyimli ve bilgili olmak şart görünüyor. İnsan sağlığı dışında bitki sağlığı için de yaygın bir kullanıma sahip olduğu bilgisi verilmekte. Patlıcangiller ailesini etkileyen virüslere karşı hassas oldukları için aynı aileden bir kültür bitkisinin -domates, patates, patlıcan gibi- yanına ekmemek gerek. Neyle karşılaşacağımı bilmeden kadife çiçeğinin yanına ekmiştim onu, pek de seviştiler.
Avrupa’da Osmanlı ordusunun başarısı tatulaya bağlanmış. O dönemlerde bazı Avrupalı yazarlar, Osmanlı askerlerinin tatula yaprağını balla karıştırarak yaptıkları bir macunu yiyerek kendilerinden geçtiklerini ve korkusuzca savaştıklarını yazmış.* Çingene mitolojisine göre de; kendisine koşulsuz itaat etmesi şartıyla bir kadınla evlenen bilge ve iyiliksever bir adam, bir gün karısı ona karşı gelince şöyle bir lanet savurmuş; “Lanet olsun sana. İnsanların ve hayvanların sakındığı bir bitki olasın ve meyvelerinin içinde, dünyaya getirdiğin çocukların sayısı kadar çekirdek olsun. Çocukların tüm dünyayı dolaşıp, seni her yere götürsünler. Sen ise onlara hizmet ve itaat etmek zorunda kalasın.” Bilge adam kaybolmuş, kadın tatulaya dönüşmüş, “bizler ise bu çiftin çocuklarından gelmekteyiz,” dermiş, Çingeneler. İnanışa göre bu lanet yüzünden dünyayı dolaşmaya mahkûm olmuşlar. ** Tatula tohumları Çingeneler arasında nazarlık, büyü veya sarhoşluk veren bir madde yapmak amacıyla kullanılmaya devam etmiş.
Tohumlar bahar ortası, yaz başı direk açık alana ekilir. Çimlenme şansını artırabilmek için ekimden önce ılık suda bekletilebilir.
* Bitki Mitosları, Deniz Gezgin, Sel Yayıncılık, 2010.
** Çingene Mitolojisi, Hermann Berger, Ayraç Yayınları, 2000. Berger, tatula karşılığı olarak aynı aileden Datura stramonium bitkisini vermiştir. Rivayete göre bu bitkiyi Çingeneler Hindistan’dan dünyanın diğer bölgelerine yaymışlar.
Kaynaklar
http://tropical.theferns.info/viewtropical.php?id=Datura+metel
26 Temmuz 2019
[…] Yüksek rakımlarda veya Akdeniz’den soğuk bölgelerde Nisan sonu, Mayıs başı gibi. Tatula‘yı da böyle ekiyorum. Açık alana ekilecekse iyice güçlenene kadar donlardan […]