Şu iki çiçeğin aynı cins olduklarını düşünmek ne zor. Yılın ilk çiçekleri dikenlerden olsun dedim. Ama öyle dikenler olsun ki bunlar, biri keskin, tehditkar, diğeri yumuşacık. “Dokunma batarım’ deyip batmayanlardan. Bilenmiş bıçaklara aldırmayıp çiçeğine konan yok mu dikenlerin? Kanatlarını yırtmak pahasına kelebekler konuyor mesela. O dikenlerin arasına örümceklerin ağ kurduğunu düşünürsek taliplilerin kapıda sıraya girdiğini de anlarız. Zaten diken de bitkinin en tehlikeli düşmanlarını uzak tutmak içindir, kimse gelmesin diye değil. Böcekler bu ince ayrımı yapabilecek kadar ince.
Mor çiçekli olan buradaki tüm taşlı bayırları sarıp, 900 rakıma kadar, Akdeniz, Ege, Marmara boyunca endamını gösteren Bozlan otu (Ptilostemon chamaepeuce), diğeri 900-2450 rakımları arasında yaşayan ve Akdeniz, İç Anadolu’nun doğusu, Doğu Anadolu’nun batısı ve Karadeniz’de tanışabileceğimiz Has bozlan otu (Ptilostemon afer) Büyük ihtimal alttürü eburneus. Böyleyse “endemik” oluyor. Yaşadığı yer iki yüksek kayanın ortasında bir boğaz. Güneşin vurduğu anı yakalayıp gördüğüm gibi fotoğraflayamadım bitkiyi ama renkleri koyu yeşilden turuncuya, oradan sarıya uğrayıp uçtaki krem rengi çiçekle bitiyor.
Bozlan otu’nun bir süs bitkisi olarak yetiştirilebileceğini düşünenler araştırmış, hem tohumdan hem odunsu köklerden alınan çeliklerle yetiştirilebileceği sonucuna varmış. Ben ana bitkinin yanında biten küçük bir fideyi bahçeye taşıyıp büyüttüm. İstediği tek şey yakın olabileceği bir kireç taşı, kayası. İki bitkinin de yetiştiği rakımların kesişim noktasındayız. Sıra Has Bozlan Otu’nu davet etmekte. Gül’ü dikensiz bırakmak olmaz, bahçe Gül’se.