Dün Dag laleleri’nin ülkesini ziyarete gittim. Ardıç köklerinde, taş aralarında, kaya oyuklarında binlerce Dag lalesi yere serilmişti. Pembesi, moru, mavisi, beyazı. Bulutlar güneşin yüzünü göstermesine pek izin vermiyordu, ışık kısacık bir an pembeyi aydınlattı ama o kadarcık. Aralarında yer çekimiyle dalga geçenler bile vardı.
Hangi bahçıvan Eşek baldıranı’yla Dag lalesi’ni yan yana eker ki? Eksinler. Her ne kadar buraya yansımasa da baldıranın yeşili öyle bir parlatmıştı ki laleyi. Ardıç, Saçlı meşe, Kermes meşesi, Kazgagası, Akyıldız, Eşek Baldıranı, Turna gagaları, Sümbüller bir arada yaşıyordu. İlle de kayalar. Her biri uyanmayı erteleyen bir dev. Sadece görünenleri saydım. Bir de gösterişini sonraya saklayanlar var. Hepsi diğerinden memnun, birinin çiçeği geçerken, diğeri açacak çiçeğini. Sıralarını bekliyorlar, güneşi paylaşmak için. Gölgeyi sevenlerse iyice sokulmuş birbirine.
2 Mart’ta paylaştığım olağan şüpheli yapraklar bir Yörük gülüne ait değilmiş galiba. Şu Dağ lalesi ve Akyıldızlar’a komşu, kayaya yaslanmış çıtırların Yörük gülüne ait olma ihtimali daha yüksek.
Akyıldızları ilk defa bu kadar yavruyken gördüm. Baharın ılıklığı daha yüzümüze vurmadan da yollara düşmek gerekirmiş demek ki. Kim olduğunu bilmiyorum henüz. Bulumbışık’ın akrabası ama hangisi?
Sonra Kazgagaları. Taban yaprakları, yaprakçıklar, kök yapısı, meyveleri ve çiçek gagası ölçüsü tür ayrımında gözetilen karakterler. Her zamanki gibi yanımda metre yoktu. Eve dönünce attım artık çantaya. Mecbur kalmadıkça çiçeklerin yanına cetvel koymamaya özenerek kullanacağım. Belki şu köklerinin dibindeki pulsu sarı yaprak kim olduğunu ele verecek. Tanıda özellikle belirtilmiş. Ama bu özelliğin ayırıcı olup olmadığını bilmiyorum. Olmadı, bütün Kaz gagalarının özelliklerine çalışacağım. Bir avuç bilmeceyle eve döndüm yani. Topluluğa şahit olmanın duygusu değil ama bu. Duyguyu tarif etmek istersem; sarmaş dolaşlık derim. Bir dost meclisindeki gibi. Önce tenim karşılıyor bu dostluğu, ürpererek.