Dağın taş olup aktığı, canına kök salmış kızılçamları iştahla büyüttüğü. Bazı terk edilmiş yurtların sanki ezelden beri ıssız göründüğü. Üstelik hayyyy, deş deş taşlarda yankılanıyorken hâlâ. Yüksek ağaçların tepesine tüneyen kuşların sesleri değil çığlıkları. Kurumuş otları çıtırdatarak, kuş seslerini bölerek, uzaklaşan kaplumbağa. Güneş batana kadar ötecek olan ağustos böceği, neredeyse nefes almadan. Yamaçlarında cumhuriyet ilan etmiş ada soğanları ise yolumu değiştiren.
Bir zamanlar zambakgiller ailesinden sayılan bir bitkiymiş ada soğanı. (Drimia maritima). Şimdi ise kuşkonmazgiller ailesine dahil edilmiş. Sezgiler yanılabildiği gibi bilim de yanılabiliyor veya hayat sınıflandırmalarımıza, daha isabetli olduğunu düşündüğümüz yönler vermek için bize başka gerekçeler yaratıyor, ta ki yeni bir gerekçe çıkıp gelene kadar.
Akdeniz’de görebildiğimiz ada soğanları şimdi çiçekte. Tübives’te 0-1300 rakımları arasında yetişir denmiş ama bu bölgede 300-400 rakımlardan yukarıda doğal yayılışına rastlamadım henüz. 900 rakımdaki bahçemize taşıdığım bir soğan hâlâ hayatta olsa da ilkbaharda verdiği ilk yaprakları soğuklarda pörsüyüp kuruyor. “Soğanları hayata o kadar sıkı tutunurlar ki 20 yıl boyunca bir müzede saklanan soğanın çimlenmeye çalıştığı gözlemlenmiştir” deniyor bir kaynakta* Soğan ölmeyecek.
Sonbaharda toplanan tohumlar sonbahar sonu erken kış aylarında ekilir. Bir çoğaltma yöntemi de soğanları ayırarak ekmektir. İyi drene edilmiş bir yerde soğanın üçte birini dışarıda bırakacak şekilde toprağa gömmeniz yeterli. Önce yapraklar görünecek, çiçek dallarını uzatmaya başladığında kuruyan. Güçlü köklerini gönderecek derine. Eylül başıyla birlikte ışık toplayan çiçekleri görünecek sonra. Sadece ışık mı, ya örümcekler, kanatlılar? Çok seviyorlar bu çiçeğe ağ kurmayı, üzerinde bekleşmeyi.
*https://pfaf.org/User/Plant.aspx?LatinName=Urginea+maritima
Sinonimi: Urginea maritima