ürüya*

Bir mekandayız. Engin bir köşeye bir kuş yuva yapmış. Nasıl bilmiyorum onunla konuşarak anlaşabiliyoruz ve yuvasını başka yere yapmasını söylüyorum. Artık çok geç olduğunu yavrularını taşıyamayacağını söylüyor. Ona göz kulak olmak zorunda kalıyorum. İlkinde sürünerek yuvaya yaklaşmaya çalışan bir sansarı enseliyorum. Tutup uzaklaştırayım derken elime alır almaz ölmüş olduğunu fark ediyorum. İkincisinde ise ısrarla yuvada yatmaya çalışan bir adamdan kurtulmam gerekiyor. Adam dediğim bir parmak çocuk aslında ve yuvaya girip bir köşeye kıvrılıyor ama kuş bundan şikayetçi. Esmer tenine geçirdiği turuncu renkli kıyafeti çok göz alıyormuş. Hah!

Sahne değişiyor. Sevgilimle birlikte hiç gitmediğim halamın evindeyiz. Evin ön cephesine dikey olarak çok güzel bir sarmaşık büyümüş. Ama sadece kalın, kıvrımlı dallardan ibaret. Şu herkesi içine almayan büyülü ormanlardaki birbirinin içine geçmiş dallara gövdelere benziyor duruşu. Ilık bir kış gününde olmalıyız. Çünkü hava gri, dallarda ne yapraklardan ne çiçeklerden eser var. Sarmaşığın üzerine çiçek gibi kuşlar konmuş ama. Sevgilime gösteriyorum. Bu ne, bu ne diye bana soruyor. Bilmiyorum diyorum ama baksana çok güzeller. Kırmızı kafalı bir kuş, siyah üzerine beyaz benekli bir kuş, gökkuşağı renginde bir kuş. Hangisine bakacağımı şaşırıyorum. Sarmaşık bir kuş mıknatısı sanki. Hepsi birden telaşla havalanınca ne olduğunu anlamak için başımı pencereden uzatıyorum. İki tane kurt binanın çıkıntılarında geziniyor. Aşağıya bakıyorum ve atlayıp koca bir kurt sürüsüne katıldıklarını görüyorum. Sokak insan ve araç trafiğiyle dolu. Aralarından geçmeye, yollarına devam etmeye çalışıyorlar ama bir gariplik var. İnsanlar kurtları görmüyor sadece çarpıyor. Böylece hem kurtlar hem de insanlar yolunu şaşırıyor.

Uyanınca iki şeyi düşündüm. Yabanda yaşamaya başlayınca önce rüyalarım değişti. Ulumalar, kuşlar, bitkiler, kanlı dişler, donmuş gözler, uzayan uzayan dallar soktu başını rüyaya. Bir de rüyaların mantığa sığmak zorunda olmaması ne kutlu şey. İyi bilim kurgular gibi sırtını bu dünyaya yaslasalar da başka bir dilden konuşuyorlar. Ve eğer kalkınca hatırlanabiliyorlarsa, dile dökülebiliyorlarsa yaşattıkları esriklik rüyanın acayipliğine göre o günün ve belki de ertesi günlerin üzerine siniyor.

*Yörükçe rüya deyişi

Yukarıya kaydır