rekabet mi, o ne ola ki?

Ot biçmemek için ayak diriyorum. Ot deyip geçtiğimin içinde yabani bezelye, çoban gülü, perçif otu, papatya, fiğ türleri, yabani yulaf, pisipisi otu, gelincik, muhabbet çiçeği, teke sakalı, zulzula, davul otu, kıskı türleri, yabani adaçayı, başka başka baklagiller, pıtpıt otu, orman sümbülleri, yılan yastıkları var. Hepsinin elinde bir çalgı birlikte çalıyorlar baharın şarkısını.

Genelde büyümesini istediklerimizi boğdukları, onların besinini, suyunu çaldıkları algısına sahibiz. Kesip yeşil gübre olarak çalıların ağaçların çevresine yatırıyoruz. Bugüne kadar öyle yaptım ama başka bir şey yapmak için sebep arıyorum. Tüm bu otun kökün rekabet için birbirlerini yedikleri düşüncesi hiç içime sinmiyor. Bana biçmemem için sebep verebilecek olan var mı?

Derken melez bakla ve üçgül seslendi; “Rekabet mi o ne ola ki, borsa mı burası?”

Bir köşede birbirlerine öyle tutunmuşlardı ki, böyle ipincecik bir dengeyle. Aklımdan geçenlere katıla katıla güldüler.

Scroll to top