Çukurova’da bir kadın husumet yüzünden öldürülen iki oğlunun ardından şöyle ağıt yakıyormuş;
“Ben sizi otulan besledim, otulan büyüttüm”.
Ot yoksulun yemeğidir, bedavasıdır. Orhan Veli’nin Bedava’sı kadar.
Elmas teyze, teyze dedim de bugün kadına iyice bakınca aramızda en fazla 8-10 yaş fark olduğunu gördüm. Ottan anlamasına saygıdan yaşını büyütmüşüm gözümde. Hâlbuki Elmas abla. Aksaraylıymış aslında. Ot toplamayı da orada büyüklerinden öğrenmiş. Geçimini, baharları ottan da sağlamış, tenceresinde ot da pişirmiş. “Burada pek toplayan yok” diyor; “bir ben varım bir de komşum”. İğnelik dediği ise karga dıdağıymış. Doğrulamamızı da yaptık. Buradakiler çiçeklendi, çiçeklenmek üzere. Artık gelecek baharda tenceremizde pişecek.
Ot sadece yoksulun yemeği değildi, herkesin yemeğiydi bol kepçe. Yemeğin paralısı çıkınca yoksulun hanesine yazıldı. Yiyeceğin paralı olması çoktan normalimiz oldu ama bütün yemişlerin ve otların bedava olduğu zamanların anısına bundan sonra görebildiğimiz her bahar pişecek karga dıdağı. Hatta bedavanın bile bilinmediği sadece olmanın bilindiği zamanların anısına. Doğu Akdeniz’de mart başından ortasına kadar. Dünyanın dadı parayla alını mı, heçç? Kavurup üzerine biraz sumak serpeceksin mesela, çiftetelli oynatır dile.
0-1000 rakım arasında, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve Marmara’da yetişiyor. Yetiştiği alandaki bitki topluluğundan da haber etmek isterim; Manisa lalesi, ada soğanı, kızılçam, kokar sedef otu, düğün çiçeği, belki has hıdrellez otu (tohumlarına bakacağım, doğru ise endemik bir bitki), sığır dili, morbaş, portakal nergisi, çalba, kulunca, baltutan, üçgüller, papatyalar.
Bir de insan topluluğu var. Hemen üstlerine bir çay bahçesi kurulmuş, çitlenip, betonlanarak. İnsan kabına sığmayı bilmiyor ya da sığamayacak kadar çok.
İşte bunlar da taban yaprakları ve yine o sokulgan, telaşlı çiçekleri.
Not: Bu yazıya yolu düşenler şuna da bakmalı; http://yaziyaban.com/toplayamayan-toplayici