Masanın üzerinde yağ dibi, yabancı, bir kekik türü ve Antakya var.
Tüm hikâyelerin bir yabancının kapıyı çalmasıyla başladığını hatırlatıyor Meryem. Kapıyı çalan bir insan olabileceği gibi bir duygu, düşünce de olabilir pekâlâ. Daha önce orada yoktur ama bir yerden sızar veya birden peyda olur bazen. Kovabilirsiniz ancak geldiği gibi gitmez, oradadır artık ve giderek görmezden gelmek zorlaşır.
Kapılarımızın yabancıyı ağırlamak üzere açık olduğunu, yabancıdan kötülük değil acayip hikâyeler duymayı beklediğimizi konuşuyor, kimselerin anlamadığı, dinlemediği, kaldıramadığı, sormadığı hikâyeler paylaşıyoruz. Hep kahırlı değil elbette, birbirimize iyi bakma niyetimiz de masanın üzerinde.
Tort’un tadı öylesine tanıdık geliyor ki; Bozhöyük’teyiz, nenem elime tort sürülmüş sıcacık bir tandır ekmeği tutuşturmuş. Fotoğrafını çekip gönderiyor, tadını anlatıyorum anneme. “Yag dibi” deriz biz” diyor. Bir adı da memlah. Tereyağını yapıp süzdükten sonra kalan suyunu (tereyağı ayranı) bir tavaya alır, biraz un ve tuz serper kavurur, öyle yapardık.” Ancak tereyağıyla da yapılıyor. Tarsus, Silifke, Anamur taraflarında yapılan tort ise lordan arta kalan suyun 2 gün kaynatılmasıyla elde ediliyormuş.
Çiftliğe giderken bir kekik türüyle karşılaşıyorum. Thymus cinsi üyesi olduğunu düşünüp hangi tür olduğunu anlamaya çalışsamda bulamıyorum. Meryem de bahçesine ekmiş, “eee thymus zor bir cins işin içinden çıkamayacağım galiba” diyerek kopya çekmeye karar verdim. “Acı kekik (Thymbra capitata)” olduğunu söylüyor. Tabii ya eğer çiçeklenme durumu başak şeklinde ise thymus değil thymbra cinsine bakmalıydım. Bariz bir şekilde çiçek başı başağa benziyor öyle değil mi ve bir ayırıcı özelliği de toprak üstü gövdesinin sert dallara sahip olması. Kurutulup kullanılacaksa yapraklarının ayıklanmasını gerektirecek kadar.
Thymbra cinsi üyesi 3 tür yaşıyor Türkiye’de, biri zahterdi. Acı kekikle de tanıştık. Henüz o bana bir zahter, ben ona bir Meryem değilim belki ama kapısını çaldım.