Bozcaada’nın bekçilerinden biri. İnsanı gitmiş, yuvası bitmiş, geçimi, şekli, şemali değişmiş Bozcaada’nın. Öncesine tarihi kayıtlardan ulaşabiliyoruz ama bugün isimlendirecek olsam dükkan adası derdim ona veya pazar adası. Gezip görmelik, konaklamalık, uğramalık ama yaşamalık değil. Buna rağmen kandil otu (Ballota acetabulosa) burada işte. Avuçlayabileceği bütün kayaları tutmuş bırakmıyor. Bir adı da hoşnemnem. Nemnemin hoş olmayanı var mı ki?
“Bozcaada’nın Çiçekleri ve Yararlı Bitkileri” adlı çalışmada çanak yapraklarının gaz yağının üzerine konulduğu bilgisi veriliyor. Bu yüzden kandil otu. Ters biçimde konuluyormuş. Yani o çiçeğe benzer aya mı yukarıya bakıyordu? Niyeyse yağın üzerinde yüzen küçük piramitler geliyor gözümün önüne. Mevsim cırcır böceklerine emanet. Rüzgar bütün gün dinmemiş yine. Rüzgar, kandil otu gibi buralı olduğundan yinenin bile, rüzgarın bile bahsi edilmiyor belki. Akşam oluvermiş ve eller sabahtan kandil otunun çanak yapraklarını yağa kondurabilmek için toplamayı akıl edecek kadar zamanlı ve maharetli. Bakışlar bu inceliği görüp takdir edecek kadar geniş. Hikaye neyse ne, orasını bilemem. Bütün sıradan hikayeler gibi kayda geçirilmemiş çünkü. Yine de yağın üzerinde kayan küçük, yeşil, eteği fırfırlı piramitlere dalabiliriz.