Tohumdan kaba – 21 Kasım 2021
Bir tohum meyveliğe, maşrapaya, erzak kabına, muska’ya* dönüşürken adım adım macerasını anlatsam hiç fena olmaz değil mi? İşin en güzel tarafı kabakları oydukça bir sürü, çeşit çeşit tohumum oluyor.
Su kabağı tohumları Nisan- Mayıs aylarında toprakla buluşsa. Aslında çok su istemez ama eğer yüzey suyu açısından fakir topraklarda yetiştiriliyorsa haftada iki kez sulansa. Yaz boyunca bir bitkiye 2-3 kabak düşecek şekilde seyreltme yapılırsa daha iri ve dış kabuğu kalın kabaklar yetiştirmenin mümkün olduğu bilinse. Sonbaharda olgunlaşmış kabaklar toplansa. Dallarından bağlanarak gölge ve havadar bir yere tek tek asılsa. Ağırlığını kaybedip dışı kahverengi lekelerle bezenince iş başa düşse.
Kuruyan kabak ıslak bir havluya sarılır. Yarım veya bir saat beklendikten sonra bir bulaşık teli yardımıyla en dıştaki ölü deri temizlenir. Bu hem kabağın ömrünü uzatır hem de boyanmasını/işlenmesini kolaylaştırır. (5. fotoğrafta sağdaki kabak temizlenmiş.) Kabağın üzerine kurşun kalemle yapılmak istenen objenin dış hatları çizilir. Bir el matkabına kesici uç takılarak sınırlardan kesilir. Örneğimizde elektriğimizi güneş panelleriyle sağladığımız ve hava kapalı olduğu için bir falçata kullandım. Elektrik yok ama ellerim var. Bugüne kadar ahşabından, kiline birçok malzemeyle çalıştım ama su kabağı öyle kolay bir malzeme ki hiç özel bir araca ihtiyaç duymuyor. Yeter ki eline al, evir çevir, düşle.
Kabağın içindeki kurumuş süngeri temizlemek için de çeşitli yöntemler var. Yine matkabın ucuna takılan temizleme aparatları gibi. Ancak ben yavaş çalışmayı seviyorum. Bıçak bileme aletinde kenarları çıkıntılı olacak şekilde bilediğim bir kaşık, süngeri temizlerken işimi görüyor. Sonra hem kesim izlerini hem içini güzelce zımparalıyoruz. Geri kalanı boyama, süsleme, cilalama. Sevgili Merve’nin (@otamakirkpinar) Doğu Akdeniz’in menengiçleri ve bahçenin sumaklarıyla yaptığı güzelim yağları sırf bu iş için sakladım. Kuşun içi ayva, dışı menengiç kokuyor. Kuşun içiyle dışı bir.
Yapım süreçleri:
*Muska: 2012 yılında Burhaniye’de yaşarken keçe ürünler yapan bir arkadaşımla açtığımız dükkana verdiğimiz isimdi Muska. Hala çeşitli malzemelerle ürettiğim kapkacaklar için bu ismi kullanmayı seviyorum. Ancak artık Muska adını daha çok yararsız görülen şeyler için kullanıyorum. Bir işe yaraması tercih edilir ya. Oysa işe yaramayan ancak hayatın bir parçası olan o kadar çok şey var ki. İşte Muska da bu tam tarif edemediğim benim için büyülü şeylerin adı oldu. Büyüsü nereden geliyor derseniz, örneğin bir kuş mu yapıyorum ve yararsız mı, yaparken öylesine kendimi kaybedip kuş oluyorum ki büyü de tam orada duruyor. Yararlı şeylerin büyüye ihtiyacı yoksa da aslında bu hal onlar için de geçerli. Belki de hepsine muska deyip şu boktan yararlı yararsız ayrımından kurtulmalıyım artık.
Su kabağı ve pekmez – 22 Kasım 2021
Sevgili bir destekçi de sade bir maşrapa istemiş. Su kabağından yapılan maşrapalar çok eskiden beri pekmez kaynatılırken kullanılır. Maşrapayla pekmez alınır ve tekrar tencereye dökülür. Amaç pekmezin buharlaşmasını artırmak, karıştırarak dibine tutmasını önlemek ve kıvama gelmesini sağlamaktır. Her ne kadar geleneksel usül kaynata kaynata pişirmekse de pekmez ve benzeri gıdaları bir taşım kaynadıktan sonra sürekli yüksek ateşte tutmanın sağlımız açısından olumsuz bileşikleri ortaya çıkarabileceğini unutmamak gerek.
Tabii ben maşrapayı pekmez kaynatırken mı kullanacaksınız yoksa hamam tası olarak mı kullanacaksınız diye sormadım. Su kabağının kullanılmadığı bir yer yok ki. Pekala hamam tası da olur, olmuş. Bir tane de yavru maşrapa yapacağım. Desteğin benim için anlamı çok büyük, istek de mütevazı olunca ne yapsam şaşırıyorum.
Üzerine de bir geko iliştirdim. Utanarak gekoyla buraya taşınınca tanıştığımı söylemeliyim. İlk sesini duyduğumda odada bir kuş olduğunu düşünmüştüm. Cik cik cik. Şimdi beraber yaşıyoruz.
Kullanılmadığında maşrapayı asmak için bir askılık tasarlamak gerekti. Galvanizli demiri büktüm üzerine düğümler attım. Makrome düğümleri. Düğüm atmayı bilmek çözmeyi bilmek kadar değerli. Ortaokuldayken annem makrome cüzdan, çanta, saksılık yaparak ev ekonomisine katkı sunardı. Yaptığı katkılar yetip artıyordu da lafın gelişi böyle diyorum. Ben de anneme katkı sunardım. Düşünüyorum da elleriyle öğrendiği bir şeyi hiç unutmuyor insan. Dışarıda bir düğüm içeride bin düğüm.
Gece notu – 22 Kasım 2021
Gece sisle birlikte iyice yerleşir, gökyüzüne, odalara, akıllara sızar. Ortalık zifiri karanlıktır. Dolunayın artıkları bile görünmez. Çiseleyen yağmur çinko damda basbayağı sağanak etkisi yapar. Pıt.Pıt. Pıtı. Dedim ki “ya Makas Eller olabiliyorsa Kabak Eller neden olmasın?” Dokunduğunu kabağa çeviren bir el, hııı? Bu yüzden her yere dokunamıyor. Ama elbet bir şeylerin kabağa çevrilmesini isteyenler de olacaktır.
Hayale ilişmek – 24 Kasım 2021
Şimdi hava böyle gitsin, çok güzel. Ay sonuna kadar kabakları yapmaya söz verdim ya kapalı gitsin ki el matkabını elime hiç alamayayım. Alet işleyip el övünemesin. El işlesin bir tek o böbürlensin. Havanın kapalı olması yağmur, olmadı çiy ihtimali demek. Kanlıca mantarı demek sonra. İnsan sevinçlerini erteleyelim biraz, bitki sevinsin, mantar sevinsin, domuz sevinsin, varsa kurt sevinsin. Denildiğine göre orman müdürlüğü eliyle bırakılan bir kurt ailesi gezermiş bu dağlarda.
O halde ahde vefaya devam. Koca kabakları kestik de artan parçalar ne oluyor? Hiçbiri atılmıyor, boşa gitmiyor. Her bir parça bir araya gelip bir hayale ilişiyor. Hayal taslağına.
İki ucu boklu değnek olur da iki ucu çiçekli değnek olamaz mı misal? Her güne bir çiçek uzak daha. Ama iki güne bir çiçek var. Hangisi açsın istiyorsan o gün, yüzünü çevir yeter. Diğer yüzü daha bitmedi.
Sadece bitenlere değil bitmeyenlere de, daha olmamışlara ama olabileceklerinden haber salabilenlere de bakmalı. Şu şey kabı örneğin. Ne kabı? Bilmem kuru yemiş belki. Veya dur, kokulu bitki kabı. İçine bir iki damla uçucu yağ damlattığın. Gün boyu koksun diye yuvan.
Sonra kuş, kuş. Daha görünmüyor ama uçmaya hazırlanan çocuklar gibi bakıyor. İşini çabuk bitir, ıhlamur dalına konacağım dedi.
Düş – 26 Kasım 2021
Düşüme yaman bir kuş kondu,
karanlıkta üşüyor pul pul
elinden tutup güneşe çıkardım.
Su kabağının gözü – 28 Kasım 2021
Her sonranın bir öncesi var. Kaptan önce hindiba vardı. Hindibadan önce dağ. Dağdan önce ova. Ovada su kabağı yetiştirmeye, onlarla oynamaya başlamıştım. 11 senelik hikaye.
Su kabağı kaba dönüştü. Düşlenilen işe yarayacak bir kaba. Koku kabı demiştim. İçine lavantin doldur mesela. Koksun. Şimdi hindibanın içine koyacaksın lavantini. Çiçeğe kesti su kabağı. Kendisi de bir çiçekti zaten.
Su kabağı hafif bir malzeme. İçine taş doldurdum ki rüzgar alıp götürmesin. Bütün ağırlık su kabağına taşıttığım taşlardan geliyor. Taşıdığımız. Taş yolunun sonuna da bir lif kabağı parçası iliştirdim. Kabak ne marifetli bir bitki.
Çiçeklerin gözüne bak. Su kabağının, hindibanın gözüne.
Açgözlü – 1 Aralık 2021
Tohum dağıtımı bitene kadar kabak molası aldım kendime. Elimden bırakamıyorum. Demek ki zamanı gelmiş halleşmemizin. Bir maşrapanın daha ağzını açtım.
– Açgözlü.
– Ne, bana mı dedin?
Bitkiler uykuda hem. Hem kış gelince bir rüya hali hasıl oluyor. Uyanık mısın uykuda mısın bilemediğin. Çoğu kez ikisinin birbirine karıştığı. Göndereceğim tohumlar da gittikleri yerde kışı uyuyarak geçirecek. Tohumlar arasında henüz hakkında iki laf edemediklerim de var. Onların en azından suretini göstermesem mi? Mesela Sarı yoğurt otu (Galium verum). Ne kadar güzel koktuğunu biliyor muydunuz?
Baştankaralar bahçeyi doldurdu. Dağıtım bitince saçacağım tohumları yemek için bekleşiyorlar. Geçen sene afiyetle indirmişlerdi midelerine.
Kuş kuş kanatlanıp ıhlamur dalına kondu. Geyik alıp başımı giderim dedi götüren olursa.
Elbette – 3 Aralık 2021
Ülkeye girişini kutladığım bitkilerden Ekinezya. Aynı zamanda bu şenlikte en çok istenilen tohumlardan. Tabii ki ellerime düşecekti. Daha bitmedi ama yine bitmeyen yılan ile birlikte günün kabağı olsunlar. Güneş bir gidip bir geliyor Kabağın yüzünü kazıma işleri erteleniyor.
Sık sorulan soru;
– Tohumlar ücretsiz mi?
– Elbette.
– Neden?
– Güzel olmaz mı?
Şahmaran – 5 Aralık 2021
İnsanın ihanet ettiği Şahmaran mıdır? Kendinedir ihaneti. Yılanımız içimizde kıvranıyor. El versek çiçeğe duracak.
Mucize – 7 Aralık 2021
İç içe geçmiş ve birbirinin aynı kap kacaklar bize güzel gelmeye başlayalı çok olmamıştır. Küçücük kutulara sığma zorunluluğu baş gösterip her şeyi düzgün bir biçimde istiflemek gerekince içinde yemek yediğimiz tabaklar, pişirdiğimiz tencereler, su içtiğimiz bardaklar da standart ölçü ve kalıplara uymak zorunda kalmıştır. Bunlar gibi her biri ayrı telden kapları mutfağın hangi dolabına sığdıracaksın ki kullanmak istediğinde çıkarabilesin? Yine de biri diğerine benzemez ve tekdüze olmaya direnen kabaklarla kap kacak yapmayı çok seviyorum. Kuru yemiş yerken neden lavantin kokmasın bir kenarda? Neden bir kuş uçacak gibi olmasın eğer daha kurumadıysa şu göle? Koca ağızlar ısıracak olmasın elimizi, aman dikkat. Bir çiçek veya bir yaprak olmasın tuzluğun kapağı? Tuzluk deyince aklıma kuzluk geliyor. Bu yörede kuzluk diye kuzuları koydukları yere diyorlar. Çağrışım tuzu tane tane görmemi sağlıyor, tane tane sevmemi, Tuz gölü kururken.
Birçoğu daha bitmedi. Boyanıp şenlenmek istiyor kimi. Yine de çalışmanın en güzel aşaması bu. Sadece kabak. Dokusu, renkleri o kadar kıvamında ki sanki yapacağım her şey fazla gelecek. Inn. Inn…ınnn…nı…Bakalım yol nereye çıkacak. Kafam bu yolla meşgul. Çıldırmaya karşı reçetem de bu. Tohumlarda olduğu gibi reçetemi ücretsiz paylaşıyorum; bırak ellerin düşünsün.
Devletten yeterince uzak olamasak da hala mucizeler var. Tek yıllık bir bitkinin meyvesiyle kap kacak yapabilmek mucizevi geliyor bana.
Gezgin kuş – 10 Aralık 2021
Boyamak dediysem bu kadar. Ve kabak molası bitti. Kapanışı hayatıma girdiği için şükran duyduğum göçmen sevgili için tasarladığım bir hediyeyle yapıyorum. Şimdi sen muson yağmurlarıyla uğraşıyorsun azıcığını buraya gönderebilsen ne güzel olurdu değil mi? Biliyorum artık hayatında fazladan tek bir eşyaya bile yer yok. Bu kabağı dilediğine vermen etmen için yaptım. Yaparken, boyarken aklımda gülüşün vardı. Gezgin ruhunu sevip okşadım. Bir yakaladım, bir kaybettim. Bu yüzden sanki yarım gibi. Aldanma. Başka bir yerinden bakarsan da tastamam. Bitirdiğimde konuştu benimle kuş; dedi ki “iyi kötü kendimizi bulduk, şimdi bulduğumuzu dağıtma zamanı. Sonra yeniden, sonra yeniden.”
Umut ediyordum ki kabak molası yerini Kanlıca, yöresel deyişle Sarı mantar molasına bıraksın ama yine olmayacak gibi görünüyor. Eğer yeterince yağış olmazsa mantar yiyemediğimiz 3. seneyi de doldurmuş olacağız. Mantarın sevdiği yağış gönen olanı. Yani toprağı dövmeden, usul usul ama süreğen bir gayretle yağan yağmur. Böylesini uzun süredir görmüyoruz. Böylesi olmadan zor.
Gönen yağıp yağmadığını test etmek kolay. Çam iğnelerini kaldırıyorsunuz eğer altı ıslaksa mantar zamanı gelmiş demektir. Her yağmurdan sonra bu mini testi yapan mantar sevdalıları var bu dağda. Domuz da buna dahil.