Bir de hiç siyah yağ bezeleri olmayan kantaron türleri var. Sadece Doğu Akdeniz’de yayılışı bulunan endemik Mut kantaronu (Hypericum vacciniifolium) gibi. Hatta kantaronlar bu bezelerin varlığı veya yokluğuna göre gruplara ayrılıyor. Böylece karşılaştığımız kantaron’un alt tür ve varyetelerle birlikte Türkiye’de yaşayan 119 kantarondan hangisi olduğunu anlamak azıcık kolaylaşıyor. Üstelik bir kısmı da böyle müstesna yaşayışlara sahip. Ama ilk defa siyah beze taşımayan bir kantaronla tanışınca bu bilgiye rağmen şaşırdım. Türü için Hypericum’lar üzerine çalışan Ömer Çeçen hocamız yardım etti.
Eğer Doğu Akdeniz’de yaşıyorsanız, gözünüz bu zamanlar kayada yetişen sarı çiçekli bir çalıya takılırsa, çiçek yapısı kantaronlarınki gibiyse, yaprak damarları belirginse ve siyah bezeleri yoksa, yapraklar ters yumurtamsıdan eliptiğe doğru veya dikdörtgenimsi eliptik biçimli ise, 1000 metrenin üzerindeyseniz belki de Mut kantaronu’na bakıyorsunuzdur.
Kantaronlarla keçilerin çok özel bir ilişkisi var. Gördüler mi affetmiyorlar. Hatta çobanlar da affetmiyor. Meğerse önceki seneler çok acımasızca toplanmış diye veryansın ettiğim kantaronları kesip keçilerine yedirmiş, biri. Ama Mut kantaronu odunsu bir gövde edinmiş. Tazecik kısmı sadece ucu. Hani keçisin ya, dikeni bile yersin de otsu olanlar varken niye tamah edesin. Bir de kayanın keçi için bile imkânsız yüzlerine yerleşmişler. Zaten tanıya göre evi burası; kireçtaşı kayaları. Her canlının bir yuvası olduğu gerçeğini öyle bir bağırıyor ki, şöyle bir durup bir yeri yuva edinmesi gerektiğini düşünüyor insan. Ama böyle eşdeğeri olmayan bir yuvadan bahsediyorum. “Bu insan türü,” denirdi, o vakit; “Türkiye’de sadece Doğu Akdeniz’deki kireçtaşı kayalarında yaşıyor.”