Bugün yağmursuzluğumuzun 75. günü. Önceki yazlarda domuz abla ve abiler yağmursuz geçirdiğimiz temmuz, ağustos, eylül aylarında su borumuza irili ufaklı saldırılar düzenliyor, yaşamaları için gerekli olan suyu böyle temin ediyordu. Bu sene haziranda başladılar eylemlerine. Su hakkımız, söke söke alırız nidalarıyla. Sıra sıra çamurlu ayak izinin yaptığı patikadan keyifleri okunuyor. Bu manzarayı görünce keyiflenemedim ama oturup için için ağladım. Sadece domuz değil, kuş, yılan, tilki, kaplumbağa, çakal, vaşak, bu dağın her hayvanı, her bitkisi için. Ormanı kesip götüren Orman İşletme’de, dağa su dağıtan Meski, Meski Silifke Şubesi gibi kurumlar da dağdaki hayvanın içeceği suyu düşünmüyor. Hepsi sarnıçlardan yalaklara dökülen suya muhtaç. Hatta geçmişte kuraklık yaşanan bir dönemde kendini sarnıcın derin sularına atan domuzlar da olmuş. Hem bu yüzden hem de keçiler düşmesin diye sarnıçların ağzı dalla veya ahşap bir kapakla kapatılıyor. Ama sarnıçlara bakan da suyunu sarnıçtan çeken de parmakla sayılacak kadar az artık.
Dünya kendini suda görür. Domuzun tek derdi su içmek değil, dünyaya çalınan aynasını vermek. Her susuzluktan bahsettiğimde kesilen ormanlardan, barajlara, Hes’lere, su borularına hapsedilen nehirlerden bahsediyorum aslında. Buna bizim borumuz da dahil. Suyun kaynağından alınıp taşınması matah bir şey değil. Hele suyla bitki yetiştirmek bahçeyi kandırmanın alası. Dışarısı cehennem ama biz burada güvendeyiz, sen meyve vermeye devam et diyorum domuz eriğine. Başka bir domuz eriği Aksıfat’ın boruya tıkılmış suyunun dibinde can çekişirken. Sondaj vurup yeraltı sularını çıkarmak da öyle. İmtiyaz dediğim biraz da bu. Dağın öte yanında topuz şalba solar, domuz kendini kuyuya atarken bahçe kendini kurtarabilir mi?
“Ya hep beraber, ya hiçbirimiz”
Ta ki bir yabanla tanışana kadar, ta ki insanla aynı yaşta bir ormanın içinde yaşayana kadar, çeşmeyi açınca su gelmesi normal görünüyordu. Hayatımızın meyvesi neyse hayatımızın suyu da o.
“Hayat sırrının suyunu çeşmelerden bulamazsın”
Yaşadığımız bölgenin sulama suyu varlığı yaklaşık 50km ötedeki Aksıfat suyunun bir sulama birliği kooperatifi yoluyla yapay göletlerde biriktirilmesine dayanıyor. İçme suyu da Aksıfat’tan geliyor. Her ne kadar bu açık göletlerin kimilerinin kenarlarında tel olsa da sular çekilmeye yüz tuttuğunda suyu mesken tutan görünür görünmez birçok canlı ölüyor. Sulama borularıyla sebze ve ağaçların dibini boylayan karabaşlar gibi. Bazen de yıkılan veya çekilemeyen çitler büyük hayvanların havuzlara girip boğulmasına sebep oluyor. Hangi amaçla yapılmış olursa olsun yapay göletler sürekli insan idaresine ve su takviyesine muhtaç. Özellikle yeterince yağış olmaması ve aşırı buharlaşmaya maruz kaldıklarında. Yapay göletle, yapay zekâ ve yapay gübre birçok yerde buluşuyorlar.
En adili yağmur suyu biriktirmek olurdu ama artık yağmur da yok. Yağmurumuzu istiyoruz kimdeyse, bulutumuzu istiyoruz kimdeyse, nehrimizi istiyoruz kimdeyse, hakkımızı istiyoruz kimdeyse. Dağ aşkına istiyoruz, tapulu bahçe için değil.