buğulu notlar

Arı orkidelerini tanımaya başlayınca karşıma çıkan bir diğer arı orkidesinin türünü tanımak gereksizleşti. Bunu yeni fark etmiyorum aslında, hemen bütün bitkiler için böyle oldu bu. Örneğin yenilebilir bir bitkiyi çok benzetilebileceği bir diğerinden ayırabilmek için sağlam anahtarlara ihtiyacım yoksa bu adımı es geçmeye daha meyilliyim artık.

– Bu ne?

Ki bu soruyu soran artık çok az. Bitki tanıyan uygulamalar sayesinde bilmek konusunda yarışıyoruz. Bunun iyi yönü bitki tanımanın artık bir marifet haline gelmesi olabilir. Kötü yanı bu ilişki biçimi bir şeyleri dönüştürmüyor gibi görünüyor.

– Bilmiyorum.

“Bilmiyorum” demeyi seviyorum. Hâlâ bilmeme duygusuna tüm hafifliğiyle hayatımda bir yer açamamış olsam da bilmemeyi yeğliyorum veya istiyorum diyelim.

Bir de örümcek, ağıylan.


Dün ilk kez güneyden kuzeye doğru Kaz Dağı’nı yürüdük. Ana yol olmasa da tali yoldan, yani yine insanlar için düşünülmüş, tasarlanmış bir yoldan gittik. Yol boyunca başka türlüsü mümkün mü diye düşündüm. İnsan insanı takip ediyor. Açılan yollar takip ediliyor. En azından bu yolun bir alternatifi olabilir mi diye düşünebilmek için bile var olan yolu yürüyoruz. Daha kolay olduğu için; hem bulmak hem de gerekirse bulunmak. Hem evden çıkmak hem de dönebilmek.

Laleler, ayak izleri, çiğ düşmüş otlara karışmakta, polenler suya karışmakta hiçbir beis görmüyor.

Bu yolları takip edince Kaz Dağı insana genel bir manzara sunuyor ancak. Dizlerini tutarak çömelmiş her yerinden ağaçlar fırlayan; meşeler çamlar, kestaneler, fındıklar, sırtında ancak küçücük bir yer açıkta kalmış bir deve benziyor. Tam da bu açıklıkta sarı çirişler yetişiyor.

Kaya parçaları birbirinin üzerinden kaymaya hevesliyse de henüz yekpare bir bütünken yüzeyleri geçirimsiz. Ya yamaçlarında ya da kaymanın etkisiyle oluşan teraslarda ya da üstlerinde bitkilere yer veriyor. İşte bu ters lale de bir terasta eyleşiyordu.

Yağmur yağıyor, herşeyi ıslatıyor. Bütün yolu gürültüye boğmamak için aralıklarla sessiz kaldık. Bu aralıklardan birinde yılkı atlarını gördük. Yavrulu olan at bizi fark edince hızla uzaklaştı. Ama sürünün bir üyesi görülmenin, bakılmanın keyfini çıkararak yelesini savurdu.


Kazsümbülünün (Muscari latifolium) evi gibi ev var mı? Belki bir başka bitkinin evi veya başıboş bir atın.

Ancak Güney Marmara, İç Anadolu’nun batısı ve Batı Akdeniz’de tanışabileceğimiz endemik bir bitki. Diğer özellikleri yanında Muscari türlerinden geniş ve genelde tek veya iki yaprağıyla kolayca ayırt ediliyor. Zaten tür adı olan “latifolium” geniş yapraklı demek. Tanı anahtarına göre karaçam ve sarıçam ormanlarında 1100-1800 rakımları arasında görülebiliyor.

Bizim karşılaştığımız rakım kaçtı bilmiyorum, dağdaydık, yılkı atlarını görmüştük ve başım göğe ermişti çoktan. Deli lalenin, akyıldızın, eğrelti otlarının, yosunların ve böğürtlenin eşlik ettiği bir topluluğun en belirgin üyesiydi; çokluğu ve mavisiyle.

Yağmur fotoğraf makinesinin objektifini ıslatınca evi buğulandı. Yoksa cıncık gibiydi herşey.

Yukarıya kaydır