bu gecenin yorganı

Çoğu zaman bir çiçeğin köklerinden yaprağına yürüyen ve gerisin geri köklerine çekilen su olduğumu düşünerek dalıyorum uykuya. Uykuyu çağırmak için bulduğum yollar arasında en çok burada oyalandım. Su, umarım gücenmiyordur bu hayalime. O da uyuyor ve düş görüyordur nasıl olsa. Bu bitkiyi tanımanın da bir yolu. Nasıl bir dallanması var, kaç dala yürümem lazım, boyu ne kadar, yolum uzun mu? Bir dalda kaç çiçek büyütüyor, derin köklü mü, kökleri yüzeye mi yayılıyor? Veya kök mantar ağıyla değiş tokuş ettikleri besinlerden biri olmak da mümkün. O vakit gezeceğim yer bütün dağ olabilir. Hangi bitkinin bedenine yürüdüğümü unutabilirim, bir zerrecik olarak değişe tokuşa bütün bitkileri gezebilirim de.

Itırlara yürüyorum bir süredir (Geranium sp.). Bahçenin her köşesinde çiçekteler yahut çiçeğe durmak üzereler şimdi. Dağ taş onlara kesmiş desem yeridir; çünkü seviyorlar da taşı, oyuğu, aralığı. Bahçeyi sevindiren 5 tür Geranium var;
Geranium lucidum (Dakka otu)
Geranium molle (Yumuşak ıtır)
Geranium purpureum (Ebedön)
Geranium robertianum (Dağ ıtırı)
Geranium rotundifolium (Helilok)

Genelde bölgeye hâkim bitki toplulukları içinde çıkıyorlar, bu yüzden de dikkatli bakmadıkça görünmüyorlar. Önce görkemli bitkiler çerçevelenir, onlar hakkında ummadığımız bir anlayışa sahip olana dek bu ilgimizi sürdürebilirsek görünmeyen bitkilere gelir sıra. Görünmeyen bitkiler de diyebiliriz onlara. Türkiye’de 39 türü yetişiyor, sadece 9’u endemik. Anlaşılan dünyanın yüzünü gezmek, her yere bir çadır kurmak istemişler. İlkbaharda havalar ısınana kadar çiçek açmış tohum dökmüş oluyorlar. Yeryüzündeki konuklukları çok kısa sürüyor.

Itır ismi, gül kokulu Pelargonium graveolens için de kullanılır. Turnagagasıgiller ailesinden Geranium’un akrabası olan Pelargonium cinsine ait bir bitkidir ıtır ve Türkiye’de doğal yayılışı yoktur. Kokusu yanında, yatıştırıcı etkisi ve tatlılara giren yapraklarıyla burayı geldiği yer kadar sevip, bahçelere kurulmuştur o ayrı.

Geranium üyeleri geyik ve tavşanların otladığı yerlerde nadiren görülürmüş. Burada gezinen bir geyik ailesinin sesini duyuyorum kimi geceler. Bazen de yaban tavşanları hop zıp kaçıyor önümden. Bu gece belki bir geyikle, köpeklere aldırmadan atlayıp şu bahçeye, ıtırları seyreder, birazını da indiririz mideye. Ne de olsa insan da pişirerek yermiş, körpe Geranium cinsi bitkilerinin toprak üstü kısımlarını. Geyik olarak da yemiş, insan olarak da, hatta ıtır olup yenilmişliği de varmış.

Bu gecenin yorganıysa yumuşak ıtır (Geranium molle). Cins adı, Yunanca turnadan geliyor; Geranos. Bitkinin meyvesi kuşun başını ve gagasını andırdığı için bu isim verilmiş. Türkçe bir diğer adı da “turna gagası”. Tür adı olan molle ise Latince, yumuşak anlamına geliyor. Bitkiyi tanımlayan Carl Linnaeus isimlendirmeyi yaparken turnanın aynı zamanda bir alamet kuşu olarak kabul edildiğini düşünmüş müdür bilinmez. Eski Yunanlı lirik şair İbycus, bir efsaneye göre Korinthos yakınlarında hırsızların saldırısına uğramış, öldürülmek üzereyken üstünden geçen turna sürüsünü, ölümüne tanık olsunlar diye çağırmıştır. Hayvanlar da tanıktır. Rüyalarda insan hayvana, hayvan insana neden karışıp durur, yüzyıllarca karışıp durmuş ki acaba? Uykuya inanan çobanlar ülkesinde bir soruymuş bu inanmayana;

“Bildiğiniz gibi pek çok yolculuk yaptım. Bu olgu bana, bir yolculuğun daima büyük oranda bir yanılsama olduğu, güneşin altında yeni bir şey olmadığı, her şeyin bir ve aynı olduğu, vs. önesürümlerini doğrulama olanağı veriyor, ama, oldukça paradoksal bir şekilde; aynı olgu bana, sürprizlerle karşılaşmak ve yeni bir şeyler bulmaktan umudu kesmenin temelsiz olduğunu, aslında, dünyanın tükenmez olduğunu öne sürme olanağı da veriyor. Söylediğime kanıt olarak, Küçük Asya’da kadim Magi Krallığının varisleri olan ve örtünmek için koyun pöstekileri giyen çobanlar ülkesinde tanık olduğum tuhaf ve şaşırtıcı inancı hatırlatmak yeterli olacaktır. Bu insanlar uykuya inanırlar. ‘Uyuma anında,’ dediler bana, ‘gün boyu yaptığı şeylere göre, kişi ya cennete ya da cehenneme gider.’ Eğer biri çıkıp da, ‘Uyuyan birinin bir yere gittiğini hiç görmedim; deneyimime göre, uyuyanlar biri onları uyandırana dek, neredeyseler orada yatıyorlar,’ diye karşı çıksa, o zaman şöyle karşılık verirlerdi: ‘Hiçbir şeye inanmamaktaki ısrarın sana kendi gecelerini unutturuyor, yoksa kim hoş ve korkunç düşlerini bilmez? Ayrıca, bu yüzden, uykuyu ölümle karıştırıyorsun. Herkes, düş gören için başka bir yaşamın var olduğu olgusuna tanıktır; oysa ölü olmanın kanıtı oldukça farklıdır: Onlar toza dönüşerek oldukları yerde kalırlar.’ *

*H. Garro, Tout lou Mond, Oloron-Saint-Marie (1918), Olağanüstü Masallar, Jorge Luis Borges – Adolfo Bioy Casares, Çeviren: Ergün Akça, Mitos Yayınları, 1993

Yukarıya kaydır