Bir toprak parçasını çitle çevirmenin ağırlığından kurtulabilmek için çit kenarlarında yaban yemişleri büyütmeyi dilemiştim. Ektiğim tohumlar patlayıp büyüyecek ve kurda, kuşa azık olacaktı. Olamadı. 2 senedir ektiğim her tohum sektirmeden kurudu. Besinsizlikten, toprağın fakirliğinden değil, susuzluktan. Kış ve bahar yağmurlarının yağmamasından. Çok küçük bir alandaki bitkileri damla damla sulayabiliyorum. Buna rağmen bugünkü karşılaşma emeğimin karşılığı oldu. Gri suyun döküldüğü havuzun dibine diktiğimiz dut yabanı beslemeye başladı. Hiçbir ağacın meyvesini bir kerede toplamıyorum. Dut normalde silkelenir. Ben elle topluyorum azar azar. Çünkü bir bildiğim var. Kuşlarla paylaşıyorum dutu. En azından öyle düşünüyordum. Başına bir merdiven koydum, her bahçeye uğradığımda 3-5 ağzıma atıyor, bir o kadar da düşürüyordum. Meğer ise tilkiyle de paylaşıyormuşuz. Benim ve kuşların döktüğü her dutu tek tek seçti bugün bahçede. Demek ki daha fazla dökmeliymişim. Bir eşik atladım görünce, yüreğim genişledi. Sabahın altısı kutsal saat, tüm yaban hayvanları için. O saattir “emeğimin karşılığı” deyip duruyorum kendi kendime. Bir anlığına da olsa deniz salyalarından, kömürlü santrallerden, heslerden, jeslerden, reslerden, nükleerden, çöplerden kurtuldum. Güneş parladı ya tilkinin yüzünde, hikâyenin kötüsü tuzla buz oldu.
“Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız”*
Örneğin dut yiyen bir tilki görsek kurtulurduk.
Sırada çakal eriği ve henüz ne olduğunu bilmediğim erik türlerinin meyveleri var. Bölüşeceğiz ha “Balkıyan Tilki”.
“Geyikli Gece”, Turgut Uyar, Büyük Saat Toplu Şiirler, Can Yayınları, 1984