Kızılçam dallarındaki bu hiyeroglife benzer desenleri büyük ihtimalle çam kabuk böceklerinden biri yapıyor. İyi bir ormancı böceğin yenik yollarına ve ağaca bakarak işaretlerin hangi böceğe ait olduğunu çıkarabilir; ağacın dibindeki döküntüye, kambiyum tabakasındaki yuvalara, reçineye vb. Henüz o kadar eğitemedim kendimi, şimdilik benim için sadece çam kabuk böceği. Bu desenler de imzaları. Varlıklarına, burada birlikte yaşadığımıza dair bir iz. Neredeyse tüm böcekler başka hastalıklardan etkilenmiş, bir şekilde zayıf düşmüş ağaçlara yerleşiyorlar. “Zararları” bu etkenlere bağlı olunca “orman sağlıklı mı, bitkiler birbirlerini yeterince destekleyebiliyorlar mı, doğal bir ormana mı bakıyorum yoksa ormanlaştırılmış bir alan mı, birlikte yaşamaları için hangi bitki türleri seçilmiş, neden” gibi daha kapsamlı sorular sormadan anlaşılamayacak bir ilişki. Bu soruların yanıtlarını bulabilsek bile anlayamayacağız. Çünkü tanıdığımız tanımadığımız birçok unsurun birlikte yaşadığı bir yer orman.
Aynı şey bahçelerimiz için de geçerli. Bazen şöyle sorular düşüyor önüme; “… zararlısına karşı ne yapabilirim?” Ben elimde silah bahçe sınırında gelecek düşmanları beklememeyi seçtim. Nice aptallıktan sonra gözlemlemeyi, araştırmayı ve desteklemeyi kurşun atmaktan daha anlamlı ve iyileştirici buluyorum. Bizim “zararlı” diye adlandırdığımız canlılar tam olarak olmaları gereken yerde, yapmaları gereken işi yapıyorlar. Neden bu kadar çok ve tahrip edici olduklarının cevabını ise sorabildiğimiz sorular, nereye baktığımız ve ne gördüğümüz belirliyor.
Bir ağaç hastalandığında bahçeye bakıyorum. İçinde olduğum bahçeye. Bir köşede Deniz’leri öldürüyorlar. Bahçe dağ olduğu kadar deniz de.