Yuvamıza giden yola tırmanmaya başladığımızda, yani sıfırdan dokuz yüz metreye çıkarken bir hayli gösterişli bir uçurumu aşmamız gerekiyor. ‘Ak yokuş’ adı. Neden ak? Çünkü kireç taşlarından mürekkep. Hemen sağda ise dağ uzanıyor. İşte o dağın yüzü şimdi bir tür sütleğenle kaplı (Euphorbia rigida). Sütleğenlerin çok özelleşmiş bir çiçek biçimleri var ve tohumları da öyle. Birçok türün tohumu üzerinde bulunan farklı şekillerdeki etli bölüme “karankula” deniyor. Lipid ve proteinlerce zengin bir besin deposu. Bilin bakalım bu deponun taliplisi kim? Elbette karıncalar. Ve sayelerinde sütleğen tohumları yürüyor, hatta koşuyor da diyebilirim. Yuvalarına taşıdıkları tohumların besin içeren bölümünü yiyor geri kalanı kendi hâline bırakıyorlar. Böylece tohum kendine ana bitkiden uzakta karıncaların bereketli atıklarıyla zenginleşmiş bir yuva bulmuş oluyor.
Sütleğenler başka özellikleri yanında meyve (tohum) özellikleriyle ayırt ediliyor. Bu da meyveleri üzerine birçok çalışma yapılmasını sağlamış. Örneğin yüzey şekillerinin etkileri üzerine. Şekiller tohumlara, su tutma, ısı dengesini sağlama gibi avantajlar kazandırıyor. Bitki karankulalarıyla karıncalara, edindiği yüzey şekilleriyle yaşadığı coğrafyaya göz kırpıyor.
Tohumlar sırasıyla; (1) E. humifusa, (2) E. indica, (3) E. heteradena, (4) E. connata, (5) E. petiolata, (6) E. aucheri, (7) E. boissieriana, (8) E. buhsei, (9) E. cheiradenia. (10) E. bungei, (11) E. erubescens, (12) E. helioscopia, (13) E. macrocarpa, (14) E. phymatosperma, (15) E. myrsinites.
Fotoğraf kaynağı: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0367253011001174