Daha önce hiç gidilmeyen ama çalınmış güzelliği bilinen bir kıta, Afrika, insanın rüyasına nasıl girer? Afrika’ya gitmişiz ve Daha önce hiç gidilmeyen ama çalınmış güzelliği bilinen bir kıta, Afrika, insanın rüyasına nasıl girer? Afrika’ya gitmişiz ve kaldığımız toprak evin yanında yanardağ patlıyor. Hemen oradan birini çevirip soruyorum; kaçabileceğimiz bir yer var mı, neden boşaltılmadı Afrika? Bize bilgi vermiyorlar diyor, şimdi diğerleri de patlayacak. Ve iki tane daha patlama sesi geliyor. Biri dağların ateş musluğunu açmış. Arkamı dönüyorum, oraya doğru kaçalım diyorum. Eskiden savaş alanıymış orası, her yer mayın doluymuş. Gidilecek hiç bir yer olmadığını kabullenemeyen aklım uyandırdı beni, yanmalı uykudan.
Bugün anlatmayı düşündüğüm Dağ muşmulası’nın huzuru kaçtı. Dağdaki Dağ muşmulası bundan haberli değil neyse ki. Yoksa haberli mi, tedirgin mi onun da uykusu? Uyuyamadı mı sıcaktan, kuraktan?
Bahardan kalma bu görüntüler, dağda gezerken. Zaten ancak dağda görüşebilirdik, 800 – 2300 rakımları arasında evi. Yerel dilde “Geyice elması” deniyormuş ve tabii kuşların iznine tabii olarak meyveleri yeniyor. Yaşayışına dair çektiğim genel fotoğraf çok bulanık ama bir fikir veriyor olsa gerek. Arkasında Ardıçlar, ortasında bir Alıç, çalı anıtı gibi duruyordu taşlı yamacında. Cotoneaster cinsinde, yaprak altı tüylü türlerin tanısında meyve rengi önemliyse de bu gruba giren türlerden ikisi başka bölgelerde yetiştiği için elenince, elimizde kalan ‘Cotoneaster nummularius’ oluyor. Aynı zamanda Türkiye’de en geniş yayılışa sahip Dağ muşmulası türü. Birkaç küçük bölüm dışında hemen her bölgede yetişiyor.
Cotoneaster adı Yunanca “ayva gibi” anlamına gelirken, tür adı olan nummularius’un kökeni, Latince numulus kelimesine dayanıyor “küçük madeni para” demek. Bitkinin yuvarlak biçimli, düzgün kenarlı yapraklarına gönderme yapıyor. Türlü şifaları da olan kırmızı renkli meyvelerini göremedim, bu yüzden tadı ayvaya mı benziyor bilemiyorum ama bir kelebeğin peşine takılmanın faydaları saymakla bitmez. Diken kelebeği çiçeklerinin tadına bakıyordu. Dağımıza yağmur yağdığı zamanlarda da görmüştüm onu. Hele bir bahar, toprak tok, toprak gösterişli, doluşmuşlardı Adaçayı’nın başına.