Hemen her sene sarımsak ekmek ve ardından hayal kırıklığı yaşamak gelenekten olmuştu. Hayal kırıklığı derken hiç pazarda gördüğümüz o avuç dolduran sarımsaklardan olamadı ektiklerimiz. Hani ayıp olmasın diye azıcık baş yaptı. Onları ayıklayıp yemeğe koymak değerini artırdı. Zehir atmıyoruz ya ondandır diyordum (!). Kışın, sulama yapmadan yetişen her sebze çok değerli. Vazgeçmek yok tabii. Sonunda anladım ki eğer sarımsağı elinde bir madalya gibi tutmak istiyorsan ektiğin dişler güzel olacakmış. Bu kadar basitmiş. Güzelden kastım dolgun/sağlıklı dişler değil yalnız. Zaten öylesini ekiyorduk. Bir toprak dostunun elinden gelecekmiş sarımsak.
Geçen sene 11 Kasım’da yaptığımız Çömelek ziyaretinde Nesibe Teyze’nin sarımsaklarını ekmiş, hediye ettiği dişleri de bahçeye ekmiştim. Daha o gün, bana bir hazineyi teslim eder gibi sarımsak vermesinden anlamıştım yüzümün güleceğini. Üç gün önce de topladım. 7 ay sürdü sarımsağın baş yapması. Tabii bir de kumlu-tınlı toprağı sevdiğini, iki kez toprağı besledigimi söylemeliyim; ekimden önce yanmış gübre-kompost karışımıyla, baş yapmaya yakın da odun külüyle. Olgunlaştığını nasıl anlıyoruz peki? 3-4 yaprak dışında tüm yapraklar sararıyor. Bu aşamaya gelindiğinde topraktan çıkarıp bağlıyor ve kuru havadar bir yere asıyoruz. Sonuç; tazelerinden yememe rağmen 1×3 metre bir yataktan 6 kiloya yakın sarımsak çıktı. Bir turşu ve sarımsak canavarı olarak tam ihtiyacım kadar ama bir kere buldum ya çoğunu tohumluk olarak ayıracağım. Sarımsaktan madalya isteyen yakın komşulara duyurulur.
Canım Nesibe Teyze sarımsakların senin kadar güzelmiş.