Bir arkadaşım öğretti bana ışığa bakmayı. Onun, ışığı ve onunla birlikte gölgeyi görüşüne hayran kalmak hemencecik belletti bana görmem gerekeni. Hiç sevmem büyük saatleri. Buluşmanın başka bir yolu olan “gölge boyu” deyişini çok kullanırdım da, bu öğrencilikten sonra kavradım aslında ne dediğimi. Ne zaman bir bitkiye vuran ışığı görmeye çalışsam minnettar kalıyorum. Sanki önceden hiç bakmamışım dünyaya.
Yabani mürdümük (Lathyrus aphaca var. biflorus) kolay görülebilecek otlardan biri değil. Yer yayılganı. Minik çiçekleri ve yapraklarıyla. Hani ışıksız baksan bir orkide değil geçersin. Öyle değil işte. Günün ışığındaki payını üzerine düşerken görmek gerek. Ancak o zaman parıldıyor, ancak o zaman telleri titretiyor; “Önce yoklayacağım ellerimle, kavrayacağım bir kayayı, bir kuru dalı. Alabildiğine yayılacağım sonra, kaplayarak uzanabildiğim her yeri. “
(Lathyrus aphaca var. biflorus, parlak sarı çiçekleriyle türün diğer üyelerinden ayrılıyor.)