Bahçeye “zehirli” bitkilerin tohumlarını taşıdığım görenler soruyor; “Bunu neden ekiyorsun, tehlikeli değil mi?” Hayatı olduğu gibi kabul etmekten bahsediyoruz ya, işte buna dirençtir zehri bahçeden kovmak. Bunlar birbirinden ayrılabilir şeyler olmadığı gibi tohumların güllerine baktıkça bu iç içeliği hatırlamam kolaylaşıyor.
Zen Zihni Başlangıç Zihnidir kitabındaki şu kısa hikâye gibi; Zuikan, durmadan kendine seslenen ünlü bir zen ustasıydı. “Zuikan” diye kendine seslenir, ardından yanıt verirdi, “Evet”. “Zuikan?”, “Evet!”. Kendi küçük zendosunda tek başına yaşardı. Kendinin kim olduğunu biliyordu şüphesiz, fakat bazen kendini kaybederdi. Ne zaman kendini kaybetse, kendine seslenirdi. “Zuikan?”, “Evet!”
Aziz Nesin’in soyadını alma hikayesini de anmalı; “1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Dünyanın en cimrileri “Eli açık”, dünyanın en korkakları “Yürekli”, dünyanın en tembelleri “Çalışkan” gibi soyadları aldılar. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime “Nesin” soyadını aldım. Herkes “Nesin?” diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim, istedim.”*
Hayat da ne olduğunu unutmamak için zehiri yaratmış olmalı. Zehir hayatı, hayat merhemi çağırıyor. Zehir de hayat, merhem de.
Adam otunun (Mandragora autumnalis) olgunlaşmış sarı meyveleri, güzel bir kavun gibi kokuyor. Tohumlarını yıkayıp temizlerken elime çıkan kokusu da saatlerce geçmedi. Burnuma götürdükçe hâlâ esiyor yeli.