Akdeniz ormanlarının ‘ideal’ halini düşlemekte zorlanıyorum. Çünkü neredeyse gelişim aşamalarının başından beri insanlarla iç içe büyümüşler. Bu yüzden insanın bozduğu ve yaptığıdır Akdeniz ormanları, desem yanlış olmayacak. Bu çevrenin bitki örtüsü tarihini dinleyince ikinci yokolmayla karşılaşmadan önce öncü sonrası ormanların yerleştiğini, zarar verilmeden biraz daha durulabilseydi Kayın ve Göknarlar’ın yapraktan şemsiyelerini açacaklarını tahmin edebiliyorum. Ama olamamış, meşeler, çamlar arkalarında izler bırakarak tapulu kesimlere kurban edilmiş.
Yine de Nigar Abla, güzel bir seyirlik uğruna, beni keçileri gibi önüne katmış Ak Kulağın Ağılı’na götürürken anlattığı çocukluk ormanı içinde ilerliyoruz. Taraçalandırılmış, taşlarından temizlenmiş, keçi sürüleri için açılan yolların hala takip edilebildiği, terra rosa topraklarıyla kuru dereye kadar iniyor yol. Güneşte soluksuz kalarak, gölgede nefes alarak kalp atışı gibi yürüyoruz. Uzun süredir insan görmemiş bir yabanilikle gıcırdıyor tepemizdeki kuş.
Görsel: Kilik (Juniperus sp.) ve Öz Dikeni birlikteliği (Smilax sp.)