Alıç’ı, Çakal eriği’ni, Muşmula’yı, Mahlep’i şifası için değil, öğünümüz bu olduğu için yediğimizi düşünsenize? Yabanıl bir insan günde ortalama 2-4 saat dolaşarak karnını doyurabiliyormuş. Yaşayabilmek için yaptığı bütün mesai de bu, o da her gün değil. Evden çıkıp başladım yürümeye. Güneş ışıklarını geçirmeyen bir ormanı aşıp çayıra çıktım. Yüksek bir kayanın üzerinde duran Mahlep’in meyveleri gözümü alıyor. Bir çırpıda yanında bitiyorum. Omzuma bir Karabaşlı ötleğen konuyor. Omzum kuşların konması için yapılmış.
Soldaki Vişne, sağdaki Mahlep. Bir zamanlar Mahlep’in başına gelen bugün Vişne’nin başına geliyor. Kendine bahçelerde yer bulmuş veya çok düşünmeden ekilmiş Vişne ağaçları Kiraz’a aşılanıyor. Zafer, şekerin.
Gıda/endüstri mühendislerine bizim için meyve tasarlayın desek neler hayal ederlerdi? Çekirdeği küçük veya yok, eti fazla, buruk, acı, ekşi, mayhoş tatlardan izler barındırmayan, şekerli, daha iri, dayanıklı, yemesi zahmetsiz meyveler gelirdi akıllarına. İşte hayatımızın meyveleri. Bir yemelik , c vitamini takviyeli çekirdeksiz karpuz ödülü kaptı bile. Juri üyelerinden biri “keşke kabukları daha ince olsaydı” diyor. Ehh, seneye artık.