İlki Sarı ban otu tohumu ve bitkisi (Hyoscyamus aureus). Bu, kaya, çatlak ve tarih sever bitkinin (genellikle kaya yarıklarında, duvar çatlaklarında ve kalıntılarda çıkıyor) tohumlarını almak çok zahmetli. Hem yapışkan hem de çok yoğun, ağır bir kokusu var. Koku dalgalar halinde bütün evi sardı. Kokunun bir eşdeğerini seçecek olsam Adam otu veya Kuş kirazı tohumları gibi derim. Bir gün Adam otu tohumları içerideyken uyuyamamış kalkıp yan odaya koymuştuk mesela. Tohum kapsüllerini iki parmak arasında çevirince tohumları örten ortadaki kapçık düşüveriyor, o uzun tüpün içinden aşağıya doğru bir tohum yağmuru oluyor. Yapışkanlığı ise işleri epeyi zorlaştırıyor; elime bulaşıyor önce, böylece tohumları kesenin dışına, yaprağa, dala yapıştırıyorum. Hiç tohumlarımı ekmek isteyecek insana bir kolaylık düşüneyim dememiş. Benim gibi mevsim boyunca üç kere ziyaret edeni mi düşünecek, yiyeceğim diye başında bekleyeni mi? Ayırabildiğim tohumlardan kalan her şeyi bahçeye dağıttım. Böylece şimdiden ekmiş oldum. Tam tohumun kendine yer beğendiği zamanda.
İkincisi Acı bakla (Lupinus pilosus) tohumu ve bitkisi. Diğer baklagillerde olduğu gibi tohumları saran kabuk kuruyunca dönerek yavrularını olabilecek en uzak mesafeye fırlatıyor. Bu işlem gerçekleştiğinde araki bulasın tohumu. Kaçırmamayım diye kaç kere görüştüğümüzü unuttum artık. Bıkmıştır benden. Neyse ki yakalayabildim. Yaşadığı yer Silifke’nin tatil kasabası Susanoğlu’nda. Her an üzerine bir bina yapılabilir. Birkaç bakla ise henüz tam olgunlaşmamış, yeşilimsi renkteydi, kurutmadan ektim.