Bugün gökyüzü tam tekmil yere indi, boş bulunanı önüne katıp kuru dereler boyunca aktı. Yağmurun korkutucu şiddetine rağmen bu dağın toprağını bu dağda koyan, kesimden geriye kalan ağaçlar, çalılar, ölü ağaçların kabukları, dalları ve taşlardı. Sayelerinde toprak dişlerini geçirdi dağın sırtına, gaipten olmamayı denedi.
Harap hurması demiştim, işte cismi. Az şekerli, çoğu çekirdeksiz. Ne Trabzon hurması gibi dağılıyor ne de ağızda kekre bir tat bırakıyor. Her yeri aynı tatta. Bekledikçe de meyvedeki şeker oranı artıyor. Bu yörede yabani ağaçlara “harap” diyorlar. Cümle içinde kullanımı şöyle; “Niye ektin harnubun harabını?” Bahçeye ektiğim harnup fidesinin harap olduğunu gözünden tanıyor bir köylü. Ektim çünkü, Yazı Yaban’la harap arasında sımsıkı bir ilişki var. TDK, yazı yabanın; her yer veya dağ, taş, kır anlamlarına geldiğini söylüyor ama halk dilinde aynı zamanda boş, tenha, tekinsiz, yaban yer anlamında kullanılır. Adana’da “ne işin var yazıda, yabanda” denir misal. Tıpkı harap gibi bir el değmemişliği veya el ermemişliği ima eder. Orhan Kemal şöyle kurmuş yazı yabanlı cümlesini; “Gitmeyin, uzaktan davulun sesi hoş gelir, yazı yaban, sizin harcınız değil…”
Harap ağaçların ya meyve vermediği ya da az verdiği düşünülür. Bu da onların değersiz görülmesine sebep olur. Yıllardır üzerinde çeşit çeşit ıslah yöntemi denenmiş, neredeyse yeniden tasarlanmış kültür bitkileri yanında azdır tabii meyveleri. Çok mu az, az mı çok? Meyvenin nasıl olacağına ağacın karar vermesi, tadına baktığımızın onun süsleyip püsleyip parlattığı gülü olması yeter. İyi ki eller ermez ve ağaçlar yazı yabanda harap kalır. Bence en güzel meyveler onlardadır.
Not: Doğu Akdeniz’de yetişen bir türmüş; Tarsus, Mersin, Adana ve Hatay’da. Antakya’da halep hurması, Arapça olarak da “tin işşetve” yani kış hurması deniyormuş. Paylaşılan bilgiler için çok teşekkür ediyorum.