Bu dağ bize mantar vermeyecek bu sene. İki senedir yok sarı mantar, kuzu göbeği. Mantar vermeyen dağ yemiş, ot verebilecek mi? Bugün 17 Aralık. Yine de kolaçan ediyorum dağımı. “Yok” diyor, “hiçbir şey yok”. Sırtımdan ter akıyor. Kasım ayında donmaya başlayan sularımız aralık ayında hâlâ ılık. “Yok”, Akdeniz orman kesimlerinin hıncahınç sürdürüldüğü bir coğrafya. Dünyanın bu köşesi gözden çıkarılmış gibi bayırlar, göz alabildiğine kimsesiz bırakıldı. “Yok”, yağmur dağın tüm toprağını kuru derelere taşıyor, ta ki üzerinde ot bitmez çıplak kayalara dönene dek. Üstelik 50 yıldır Akdeniz’e kim can gözüyle bakmışsa aynı hikâyeyi anlatıyor. “Yok”, çünkü mantarlar ağaçları, ağaçlar da mantarları besler. Ormanın biricik işbirliğidir bu. Karanlık bir ormanda yürürken gözümüzü alan her mantar, dalları ve kökleriyle dünyanın kalbine doğru büyüyen kocaman bir ağacın yeryüzüne uzanan meyvesidir. Sadece insanlar için değil, böcekler, domuzlar, keçiler, salyangozlar, sincaplar, geyikler ve daha kim bilir kim için. Biz onu bulup midemize indirinceye kadar da tohumlarını saçmaya devam eder.
Sarı mantar (Kanlıca, melki, çıntar) kozalıklı ağaçlarla ortak yaşar. Aynı kabilenin üyeleri gibi. Aralarında besin değiş tokuşu yaparak ilişkilerini güçlendirir, az verdin, çok aldın kavgasına da girmeden beslerler birbirlerini. Eğer ışık saçıyor olsalardı, birine dokunduğumuzda, dokunuşumuzun yankısının ormanın bedeninde nasıl dalga dalga yayıldığını görebilirdik. Ayaklarımızın altına ışıktan bir halı gibi serilirdi teslimiyet ve direncin ağları.
Bu havalarda insanı ezen bir şey var. Yine de dönüşte karşılaştığım tilkişenin tohumlarını topluyorum azar azar. Göğ meyveleri kararmaya başladıkça hediyeleri olgunlaşıyor demektir.
Tilkişen tohumdan ekilebilir mi? İşte biri ekmiş. Ekmiş ama ilk sürgüne karışmamış. Bu tazecik, büyüyüp odunsu bir gövdeye sahip olunca, yanında yöresinde çıkacak yeni sürgünlerde gözü. Akdeniz’de, tam bu vakitler, tohumu sulu derisinden ayırıp nemli bir kuytuya ekmek yeterli. Eğer etrafında ona bastonluk edecek bir çalı varsa yerini de sevecektir. Yavaş büyüyor, belki kökleri bir saya* denk geldi. İşi zor öyleyse. Ama hiç pes edecek gibi durmuyor.
*Say: Bu yörede yekpare, kocaman kireç taşlarına deniyor. Toprağın altında uyuyor, su tutuyor, nemliyken kolayca çatlayan gövdeleriyle bitki köklerinin gizli sığınakları oluyorlar.