Baş kaldırıyor ağustos böcekleri, önce düşük sonra yüksek perdeden bir bağrışla. Aynı köpeklerin uluması gibi son heceyi upuzun bir ip yaparak. Ve bir sessizlik. Sonra yeniden. Ağustos böcekleri hep bir ağızdan ötmeye başlayınca odanın en serin yerine kaçıp rüyalara dalmış olan Misket irkildi önce, sonra kaldığı yerden uyumaya devam etti. Belki sesler rüyasına da eşlik etmeye başlamıştır. Kesin öyle olmuştur, bu sesleri kapatmak kolay değil.
Kocaman bir ormanda yürüyordu, bir ağaca sırtını kaşıtıyor, bir diğerini kokluyor, en ufak bir çıtırtıya dikkat kesilirken yalnız olmadığını fark ediyordu burnuyla. Güzel, birden önüne çıktı koşarak. Handiyse bir ağacın arkasında durarak “ceeee!! diye bağırdı. Misket hiç bozuntuya vermedi tabii. Hadi gel, dedi Güzel, ormanın içlerine doğru gidelim daha sıcak peşimizi bırakmadı. En serin yere doğru çekildiler sonra. Az ileride küçük bir çavlan taşlardan seke seke derince bir oyuğa doluyordu. Güzel, keyifle daldığı sudan başını çıkararak oynayalım dedi Misket’e. Misket “sen yüz gel hanım, ben biraz kestireceğim” dedi, demeye çalıştı veya, homurdanıyor muydu, bir şeyler mi diyordu pek belli olamadan rüyasında da uykuya daldı.
Ve bir kumru ötmeye başladı çavlanın tepesinde.