İşlediğim su kabaklarını yaklaşık 10-12 yıl önce yaşadığım bahçede yetiştirdim. Bir atölyem olsun hayaliyle nereye gittiysem yanımda taşıdım. Burhaniye’den Tarsus’a, oradan Silifke’ye sonra buraya; Bayramiç’e. Bahçem olsun hayaliyle, atölyem olsun hayali aynı noktada buluştu sonunda; her yer bahçem, her yer atölyem.
Bir kadının çantasından yün ve şişlerini çıkarıp örmeye başlaması kadar pratik davranamasam da, bütün günü geçirebileceğimi bildiğim ve rahat olduğum bir yere malzemelerimi de götürebileceğim kıvama geldim. Çoğunlukla kabasını; kafamdaki not defterinde uçuşan fikirleri el aletleriyle çalışıyorum. Ellerimin kusurlarını seviyorum, kendime özgü bir dünya oluşturmama yol veriyorlar. Bir bıçak, bir tornavida, zımpara, kalem, silgi, ıskarpela seti lazım bir de…
Bu sırada bir bahçede; bakılan, sevilen, gözetilen bir bahçede çakır dikenleriyle tanışıyorum. O kadar çoklar ki, kötü bir terlikle yürümek bile sorun, yalınayak yürümeyi hayal bile edemiyoruz ama bunlar çakır dikenine aşık olmamı engellemiyor. Düşünüyorum da kaçımız dikenlerin üzerinde yürümeyecek kadar rahatız sürdüğümüz ömürde? İki diken birbirine sarılmanın bir yolunu buluyor. Ayrıca örümceğin ayağıyla çakırın dikenini ayıramıyorum.
Çakır dikeni bütün yıl biriktirdiği ışığı güpgüzel salıyor dünyaya. “Zararlı bir ot” olduğuna şahitlik edemem. Sayesinde bitkilerle su kabaklarım da buluştu. Buluşma kabağı bir iki güne hazır olur.
Bugün dövme biber yapmak için kapya biberlerini serdiğim terasta bir terliğin önce toplayıp sonra bıraktığı dikenleri vardı. Gözümü nereye çevirsem kurunun içinde sarı çiçeği parlıyor. Her yerde o. Hem hayran kalıyorum hem korkuyorum acaba bizim bahçeyi de dalar mı? Çakır dikenini uzun uzun anlayacağım, anlatacağım da. Ama bu mesai istiyor.
– İşin ne?
– Çakır dikenine yanaşmak.
* Çakır dikeni kabağı biter bitmez su kabağı ürünlerini başka bir hesaba taşıdım; https://www.instagram.com/yaban.muskasi/