Buraya taşındığımızda ilk iş bahçenin 30 sene önceki sakinlerinin neler büyüttüğünü öğrenmek oldu. Hemen tüm ağaçlar odun kömürü yapılmak üzere kesilmişti ama kim sevmişti bu bahçeyi? Dut, badem, elma, kavak, ceviz, kayısı, asma ekiliymiş bir zamanlar. Hepsi eski zamanların meyvesi. Daha tohum ekmek marifetken tohumdan büyütülen, yaban ağacına aşılanan ya da yerel türlerden.
– Bir elma varıdı, mayhoş, yeşil. Gelen geçen yirdi. Şimdi arasan bulaman.
– Neredeydi?
– Şorda.(Eliyle gösteriyor bir köylü.)
Elmadan arta kalan gövdeye bakıp mayhoş elmaları hayal ediyorum. Az ötede, Uzuncaburç’ta yiyip tadını unutamadığım yemyeşil elmalardan mıydı acaba? Sonra o gövdeden bir iki dal boynunu uzatmaya başlıyor, meraklı, sakin. Henüz çiçek yok başında ama artık dal var yaprak var. Taze sürgünlerine yaprak biti bile geliyor. Meyve vermezden önce bahçeyi doyurmaya soyunuyor eski kulağı kesiklerden bir elma. “Biz göçünce kimse yemesin” diye kesmişlermiş.
Keçiler çobanları görmeden sürgünlerini yiyip durmuş da öldü diye arkasından ağıt yakmışlar, oysa buradaymış. Ve çiçeklenmeye başlıyor bu bahar. Böyle birden pat diye. Çiçek açmayı yeni öğreniyormuş gibi.
Biz bir gün gideceğiz ve bütün ağaçlar kimselere kalacak.