Çok güzel bir yer örtüsü değil mi bu yaprak dökmeyen güngülü (Helianthemum nummularium). Şimdi onu dilime doladığım için merkezde duruyor. Işık tutuyorum zaten ışıklı çiçeklerine. Etrafında da kimi arkadaşları var; lavantin, kasımpatı, yer elmasının ilk yaprakları, topuk çayı, dağ mayasılı, papatya, bir küçük oğul otu ve fare kulağı. Arkadaşlarıyla sarmaş dolaş.
Bir sarılma insanı değilim. Bence bu çocukken öğreniliyor. Sonraları öğrenmek isteyince de, yanlış tarafa meyledip çarpışmalar, yanağı öpecekken dudağı öpmeler, az geri durmalar gırla gidiyor. Sarılmaya niyet edilemeyince karşıdakinin niyeti de yanlış yorumlanıyor. Velhasılı sarılmayı becerebildiğim pek nadirdir. Bitkiler hiç umursamıyor bunu.
Her gün açıyor ve döküyor çiçeklerini. Bu yüzden de cins adı güneşi simgeleyen tanrı Helios’tan geliyor. Anthemon ise çiçek demek. Tür adı ise madeni paraya benzeyen anlamına geliyor.
Güngülleri, Kır güneş otlarıyla (Fumana sp.) karıştırılıyor. Başka farklılıkları yanında onları ayırmanın en basit yolu çiçekteki erkek organlara bakmak. Fumana’da, taç yapraklara en yakın yatık durumdaki sapçıkların başında, başçıklar (anter) olmuyor.
Buz devrini izleyen ılık dönemden bize kalmış. O soğuğun ardından toprağın güneşi görmesinin sevinciydi belki de.