yapraktan ve meyvedendir tacımız

Bir bitkinin türlü böceği çekmek için salgıladığı maddelerden pekâlâ insanlar da etkileniyor olabilir. Yoksa nasıl açıklarım bir yerlerde adam otunun çiçeğe durduğunu bilirken yerimde oturamamayı? Hakkında bunca folklorik kayıt olan bitki azdır. Edebiyattan, söylencelere ve dini kitaplara kadar insanlık tarihinin sıkça konuğu olmuş bir bitkidir adam otu. Bütün bu şaşaasına ters biçimde hayatıma dahil olduğu yer ise Pan’ın Labirenti oldu. Pan, Ofelia’ya annesini iyileştirebilmesi için verir, adam otu kökünü. Ofelia, kökü, bir tas sütün içine yerleştirip annesinin yatağının altına koyar. Her gün parmağından akıttığı iki damla kanla besler ve annesinin ağrıları birdenbire kesilir. Ama insanların otu böyle adlandırdığına bakmamak gerek, asıl “adam” gelip de -üstelik ot bile değildir- Ofelia’yı yakalayınca otun kökü ateşe atılır ve annesi sancılanmaya başlar, doğum gerçekleşirken de ölür.

Film zaten neyin gerçek neyin hayal olduğu arasındaki sınırı ortadan kaldırmak üzerine kurmuştu hikâyesini. Pan’a, adam otu köküne, periye, Ofelia’ya inanmak serbest, hatta inanmayan Vidal’dir. Film bitince büyük bir merakla kök hakkında bilgi aramaya başladım. İnternetteki kaynaklar ginseng köküyle karıştırmak gibi bir hataya düşmüşlerdi, dolayısıyla benim için egzotik bir bitki olarak kaldı adam otu. 8 yıl sonra burada karşılaştım onunla. Toprağın yüzünü ihtimamla koruyan, tam göbeğine mor kâsesini koymuş, gökyüzüne bakan bir bitki. Ki azdır böylesi, sanki sofrasını açmış da ziyaretçilerini bekliyor.

Ofelia, Adamotu kökünü süte yatırırken

Akdeniz ülkeleri ve Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde taşlık arazilerde doğal olarak yetişen, patlıcangiller ailesinin bir üyesi adam otu. Köklerin dallanma şekli ve yapısı insana benzetildiği için böyle isimlendirilmiş. Farsça’da merdomgia; insana benzeyen bitki anlamına geliyor ve cins adının buradan gelmiş olması muhtemel. Ancak bütün kökler insana benzemiyor veya bir havuç kökü ne kadar benziyorsa o kadar benziyor. Abdusselam otu, adem otu, at elması, hacılar otu, insan otu, yer elması, şeytan elması olarak da biliniyor. Birçok patlıcangilde olduğu gibi skopolamin, hiyosiyamin, atropin gibi bilinçsiz kullanımlarda zehirli de olabilen bileşikler içeriyor.

Takvim es-sıhha, Ibn Butlan 11.yüzyıl. Sağlık üzerine yazılmış bir el kitabı. Özgün Arapça eser resimsizdir. Antakya’da kaleme alınmıştır. Bu çizim ve benzerleri 14. yüzyılda yapılan Latince çevirilere eklenmiştir.

Patates ve domates; 1500’lerin başında, Güney Amerika’dan Avrupa’ya ilk geldiğinde, adam otuna benzetildiği için rağbet görmemiş ve uzunca bir süre sadece süs bitkisi olarak yetiştirilmiş. Patlıcangiller ailesinin yenilebilir üyeleri olmalarına rağmen adam otunun kötü şöhreti onları da etkilemiş. Rivayete göre adam otunu topraktan sökerken çığlık atacağı düşünülür, bu çığlık da insanları delirtirmiş. Flavius Josephus, Yahudi Savaşları Tarihi adlı kitabın son cildinde bu iş için eğitimli bir köpek kullanılmasını salık vermiş. Bitki, ay ışığında kök boğazına bağlanan bir iple köpeklere çektirilir, sonra köpek de ölürmüş. Aynı şekilde bitkiyi söken insanın da öleceğine veya başına türlü uğursuzluklar geleceğine inanılmış. Sökülen bitki uyuşturucu, müshil ya da büyü yapmak amacıyla kullanılırmış.

Bu efsane Türklerde de anlatılagelmiş yalnız bitkiyi sökmek için köpek yerine öküz kullanılırmış. İran mitolojisinde ise ilk insan Keyumers’in ölürken dökülen spermlerinden kırk yıl sonra adam otu yeşermiş. İlk çift Meşy ve Meşyane bu bitkide birbirlerine yapışık olarak doğmuş, zamanla bedenleri birbirinden ayrılarak insan formuna bürünmüşler. Bütün bu dini referanslar ve söylenceler belli ki bitkinin önüne geçip onu bir anlam fazlalığına mahkûm etmiş.

15. yüzyılda anestezi için kullanılsa da, zamanla, tartışmalı “afrodizyak” etkisi dışında geleneksel kullanımlarını yitirmiş görünüyor. Bir de izini sürebildiğim kadarıyla kaynağını Tevrat’a borçlu olan doğuma yardımcı olduğu söylencesi var. Almanya’da, kurutulmuş adam otu kökleri bir kutuda saklanır, cuma günleri köke banyo yaptırılır ve banyo suyu doğumu kolaylaştıracağı inancıyla hamile kadınlara satılırmış. Tevrat’ta da Yakup’ın karısı Lea’nın adam otu yiyerek hamile kaldığı belirtiliyor.

Aristoteles’in halefi Theophrastus, adam otunun yapraklarını koparmadan önce toprağa kılıçla üç daire çizip batıya bakılması gerektiğini, ikinci parçayı alabilmek için de bitki etrafında dans edip sevginin gizemleri hakkında mümkün olduğunca çok şey söylenmesini buyurmuş. İbn-i Sina’yı da etkileyen, kitaplarında birçok alıntı yaptığı, Dioscorides ise, De Materia Medica’da, çobanların, bitkinin meyvelerini uyuyabilmek için yediklerini kaydediyor.

Romalı tarım uzmanı Lucius Columella bitkiyi yarı insan olarak nitelendirir, Pythagoras ise insansı bulurmuş. Türlerin kökenine dair billur gibi bir düşünce. Tüm bu anlam yükünün, kökün insanımsı görüntüsü sebebiyle bitkiye yıkıldığını düşünebileceğimiz gibi aynı görüntünün insanla bitki arasında duran bir bitki-insana yol verdiğini düşlemek de mümkün. Hatta öyledir ki, bu bitki-insanlar evrim içinde başka bir yolağın yolcusudurlar. Adam otu kökünü temsil eden figürler başlarından çıkan yapraklarla tasvir ediliyor. Tepemizde iki yaprak, birkaç çiçek ve meyve taşıma düşüncesi ne güzel bir eşlikçi insana.

Kahramanlar ve mitler içerisinde yer alıp insanların korktuğu, saygı duyduğu bir bitki olmaktan bugün anahtarlık olmaya kadar gelmiş adam otu. Hikâyesini çağrıştırır ikonlar pazar tezgâhlarında hayli revaçtaymış. Hatta sahte -insana benzeyen- adam otu kökleri yapanlar bile varmış. Adam otu kökünü çıkarıp insan gibi biçim verip, tekrar toprağa gömüyor ve böylece doğal görünmesini sağlıyorlarmış. Bizim dünyamızın söylencelere verdiği değeri gösterme biçimi, onları kökenlerinden kurtarmak ve parayla satın alabileceğimiz simgelere dönüştürmek belki de.

Çiçeklerinin başında dönen arılar gibi tam bu zamanlar nerede bitiyorsa oraya çekiliyorum. Bitkinin kökünü de görmek isterdim ama hakkında bunca okuyunca Theophrastus’un önerisini uygulamak daha akıllıca geliyor. Elbette Theophrastus, bu öneriyi yaparken nereden bilecekti bir gün gelip de insanların kılıç bulamayacağını? Onu da bulduk mu, dans eder, sevginin gizemlerine dair öğrendiğimiz ne varsa dökeriz önüne.

Yetiştiği mevsim toplanan taze tohumların, sonbaharda ekilmesi tavsiye ediliyor. Hafif ve derin toprağı seviyorlar. Ancak bitki su içinde kalmayacağı bir yere ekilmeli, aksi takdirde kök çürümesi olabilir. 600 rakıma kadar yetişebiliyor. Ocağı, korunaklı bir yere kurulursa daha yükseklerde de yetişebilir.


Yetişti. 900 rakımda yaşıyor olmamıza rağmen bahçede 3 tane adam otu yaşıyor. Arkası kuzey rüzgârlarına kapalı olacak şekilde taş duvarların önüne ektiğimiz adam otları büyümekle meşgul. 2 yaşını dolduran bir bireyin bu sene çiçek yapmasını umuyorum. (Nisan 2022)

Not: Taksonomisi ile ilgili kafalar karışık. Bu karışıklık bitkinin çiçek açma zamanlarına yönelik yapılan ayrımlarda da kendini gösteriyor. Tür adı sonbaharda çiçeklenmesine gönderme yapıyor: “autumn”

Kaynaklar
Düşsel Varlıklar Kitabı, J. L. Borges, Mitos Yayınları, 1996.
Bitki Mitosları, Deniz Gezgin, Sel Yayıncılık, 2007.

İleri okuma, düşleme vb.
http://www.flowersinisrael.com/Mandragoraautumnalis_page.htm
http://www.thepoisongarden.co.uk/atoz/mandragora_officinarum.htm
https://www.bbc.com/news/magazine-33506081
Pan’ın Labirenti: https://www.youtube.com/watch?v=Tvq4Yp7XaRg
Harry Potter’da da şöyle geçiyor ; https://www.youtube.com/watch?v=G17jQg_pUJg
Bir zehirlenme hikayesi; https://themorningnews.org/article/fight-or-flight
5 meyve yeme sonucu zehirlenme; http://www.thepoisonreview.com/2012/06/27/toxicity-from-mandrake-berries-used-as-a-sexual-aid/
Büyü için kullanımı; http://ecole-des-sorcieres.wiccaradio.net/mandragore.html

Yukarıya kaydır