unutsun

Biz bu yolu bir cevize dayanalım diye yürüdük. Unutulunca yeniden başlamış bir cevize. Bir rüzgâr gövdesinin yarısını alıp yere vurmuş. Unutulunca yeniden doğmuş bir cevize. Gün akşama dayanmış, güneş sıcağını yavaş yavaş başımızdan çekerken karşısında durmuş susuyordum ki gölgesine sığındığım öte tepedeki çıtlığın kesildiğini öğrendim. Unutsalardı ya bizi de. “Ibrahım anasına odun etmiş”. Rivayet odur ki Ibrahım’ı ateşe attıklarında her bir odun balığa dönüşmüş. Ağaç hikmetin tecellisiymiş. Biliyor mu Ibrahım ağaçlara borçlu olduğunu.

Sonunda çözüldü düğüm. Bu coğrafya yabani değil, çıplak. El değmemiş tek bir kuytusu bile yok. Dağ; ağacından, toprağından, hayvanından, insanından soyunasıya kadar el değmiş, dokunmuş, deşmiş, devirmiş, yoklamış, yıkmış, ekmiş, kaldırmış. Cevize çıkan yolun başındaki dağ lalesi, kaplan otu, ters lale, gülek çanı, köpek yamşağı, ayı gülünün yaşadığı yamacın neden bu kadar kendi hâline bırakılmış olduğuna şaşıyordum ki bir çoban keçileri burada otlatamadıklarını söyledi. Bir ot varmış, yer yemez ölüyormuş keçiler. “Yoksa durur muyuz,” dedi. Otu gösterip adını sordu. Dar vadi boyunca devam eden yamacı, şu ufacık tefecik ağca otu koruyormuş meğer. Kimseyi yanaştırmamış. Bir yamaç gül açıyor bu sayede, unutsun keçi de çobanı da.

Keçinin ne demeye zehirli otları yediği üzerine düşünürken dikenli bir otla karşılaştım. Bir yerden gözüm ısırıyordu ama… “Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san”. Aynı zamanda evcilleştik neredeyse. Senin beceri kapasiten, düşünme gücün ne kadarsa keçininki de o kadar. Kendine neyin iyi geleceğini, neyin zehirli olduğunu biliyor musun? Emekliyorsun işte. Keçilere de çobanları söylüyor; şunu ye bunu yeme, yat, kalk, doğur. Bilemiyor artık kim olduğunu. Dağdı, keçiydi, hâkimdi oysa.

Ayı pençesiymiş gözümün ısırdığı (Acanthus hirsutus). Hem tür sayısı az hem de türler birbirinden karakteristik görünümleriyle çok kolay ayrılıyor. Bu türün yeşilimsi sarı tüylü çiçekleri var. Taban yapraklarını görmesem çiçekler sanki bir dikene ait değil gibiydi. Yaprakçıkların dikenli olması şaşırtmacayı bir nebze hafifletiyor.

Güneydoğu Anadolu ve küçük bölümler dışında Türkiye’nin hemen her yerinde 800-1800 rakımları arasında doğal yayılışı bulunuyor. Hemen herkesin tanışabileceği geniş yayılışlı bir endemik. Kızılçam ormanları, step ve nadas alanları yetişme yeri. Aynı zamanda kireçli alanlardan kaçıyor. Hep Akdeniz’in terra rosa toprağında bitmiş. Anadolu’da balgam söktürücü, yara iyileştirici ve kabızlık için kullanılıyor. Besin olarak da bitkinin korallası taze iken yeniyor, kurutulduktan sonra koku vermesi için çaya katılıyor, çocuklar da çiçeklerinin balözünü emiyormuş.*

*Prof. Dr. Erhan Tuzlacı, Yabani Besin Bitkileri ve Ot Yemekleri, Alfa, 2011.

Notlar:
– Ceviz ağacını gösterebilmek için bizi önüne katan, yol boyunca yerel olarak tanınan kullanılan kimi bitkileri gösterip anlatan Çaltıbozkır Derneği yöneticilerinden Asım ve Osman Bey’e çok teşekkür ediyorum.

– Ağca otunun bilimsel adı Mercurialis ovata veya M. perennis. Türünü tespit edebilmek için mevsim boyu takip etmem gerekecek.

Yukarıya kaydır