Osmanlı İmparatorluğu’na açılmış küçük bir pencere
Aslında Osmanlı İmparatorluğu’na değil tohumlarının bugününü belirleyen düne bir pencere açıyorum. Önce Osmanlı’ya, sonra Cumhuriyet’in özellikle ilk dönemlerine uğrayarak tohumların kaderini çizen politikaları veya politikasızlığı, bu pencereden görmeye çalışacağım. Yapacağım şey Osmanlı’nın son dönemine dalıp çıkmak olacak.
İlerlemeci perspektife göre Osmanlı’dan aldığımız miras; Üç karaydı; “kara öküz, kara saban, kara nadas” Örneğin buğday, toprak tava gelince sabanla en fazla 30-40 cm derinliğinde sürülüyor, serpme usulü ekiliyordu. Sadece ahır gübresi kullanılıyor, bitki hastalıklarıyla ya çok az ya da hiç mücadele edilmiyordu. Oysa Batı her konuda olduğu gibi bu konuda da erken davranmış sanayileşmeyle birlikte tarım yapma biçimini değiştirmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkım, kaybedilen insan nüfusu ve azalan tarım üretimi, tohum ıslahıyla birlikte verimi artıracak tarım yöntemleri üzerine eğilmenin itici güçleri olurken, bu sırada Osmanlı İmparatorluğu kapanışını yapmaya hazırlanıyordu.
1860 yılından itibaren pamuk başta olmak üzere tahıl tohumu ithal ediliyor ve tarım bölgelerindeki üreticilere dağıtılıyordu.1 İmparatorluğun son dönemlerinde tarımsal üretimin “%13- 14’ ü ihraç ediliyor, büyük kentlerin beslenmesi ise un ithalatı ile sağlanıyordu.2 Bu yalnızca yeterince buğday yetiştirilememesiyle alakalı değildi, yollar henüz ticarileşmemiş, tarım da geçime yönelik olarak sürdürülen bir faaliyetti.
Temelde imparatorluğun gelirinin ziraate bağlı olması, Avrupa’nın tarımda ham madde ihtiyacını karşılamayı amaç edinmesi ve elbette Avrupa’nın da bunu talep etmesi yanında, tarım alanında yaşanan gelişmelere ayak uydurabilmek için ziraat bürokrasisi oluşturulmaya, eğitim kurumları açılmaya başlanmıştı.
Ziraat eğitimi için açılan ilk okul, 1848 yılında Yeşilköy Ayamama Çiftliği’nde, Ziraat Talimhânesi adı altında açıldı. Okulda ziraat konusunda eğitim veren hocalardan biri Krikor Ağaton’du. Alibeyköy çiftliğini kuran ve İmparatorluğa patates tarımını ilk kez getiren Ağaton Efendi’nin torunu olan Krikor Ağaton Paris’te ziraat eğitimi almıştı. Ziraat Talimhânesi’ne davet edilip hocalık yapan Davis’in tercümanlığını da yapıyordu.3 Okulun işleyişle ilgili planlananlardan biri de okulda yetiştirilecek olan ürünlerin tohumları, damızlık hayvanlar ve bunlar için gerekli olan alet-edevatın Avrupa’dan getirilmesi olmuştu.4 Örneğin; “Şeker pancarı tohumu ülkemize ilk defa 1907 yılında Uşak Şeker Fabrikasının kurucusu Nuri Şeker tarafından çok az miktarda, Viyana’dan getirtilmiştir. Daha sonra 1915 yılında Bursa ve 1919 yılında Halkalı Ziraat Okullarında deneme amaçlı şeker pancarı ekimleri yapılmıştır. 1926 yılında ilk kurulan şeker fabrikalarının şeker pancarı tohumu ihtiyaçları ilk yıllarda ithalat yolu ile Avrupa’dan karşılanmıştır.”5
Kısa bir süre sonra okul kapanmıştır. Sebep olarak okulun bakımsızlığı, yeterli bütçe ayrılmaması yanında alınan maaşların yüksekliğinin de gündeme geldiği belirtiliyor.6 Ziraat Talimhânesi dahil olmak üzere ardı sıra açılan diğer okulların da ömürleri uzun olamamıştır.
Osmanlı ziraat tarihinde adının anılması gereken bir yapılanma olan ve tohum ıslahı açısından da önem taşıyan okul ise “Halkalı Ziraat Mektebi”ydi. Ticaret ve Ziraat Nazırlığı bünyesinde kurulan Ziraat Müdürlüğü’nün başında bulunan Hagop Amasyan, kuruluşa öncülük eden kişiydi.7 Yine Avrupa’da ziraat eğitimi almış olan Amasyan’la birlikte Kevork Torkomyan da Halkalı Ziraat Mektebi’nin öğretim kadrosunun oluşturulabilmesi için Avrupa’ya gönderilmişti.8 Cumhuriyet dönemi tohum ıslah istasyonlarından biri olan Yeşilköy Islah İstasyonu’nun kurucusu ve ilk müdürü Mirza Gökgöl’ün aktardığına göre tohum ıslahı ile ilgili çalışmalar 1916 yılında Kosslan isimli bir Alman ıslah uzmanının Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi’ne getirilmesi ile başlamıştı.9 Zaten Yeşilköy Islah İstasyonu da Halkalı Ziraat Mektebi’ne bağlı bir birim olarak kurulmuştu. Kosslan, tohum ıslah çalışmaları kapsamında Mekteb’e gelmiş ve bir buçuk yıl kalmıştır. Ancak savaş koşullarında çalışmalar sürdürülememiştir.10

Halkalı Ziraat Mektebi hocaları tarafından toplam 7 sayı çıkarılan derginin 1. sayısında yayınlanma amaçları arasında tohumla ilgili bir madde dikkat çeker;
“Okulda mevcut bulunan emrâz-ı nebatiye, haşerat ve kimya laboratuarlarında, ülkenin her tarafından gönderilen numûneleri incelemek. İncelenen bu numûnelerden elde edilen sonuçları ve tohum ıslah etme yöntemlerini yayınlamak.”11
Devlet Tohumları
Osmanlı döneminde tarımsal eğitime başlanmışsa da, yeni açılan ziraat okulları ve var olanların iyileştirilmesi, tohum ıslah istasyonları, deneme tarlaları, köy enstitüleri, kredi ve desteklerle planlı ve sistematik tarım, dolayısıyla da tohum politikalarının Cumhuriyet döneminde geliştiğini söyleyebiliriz. Elbette bu politikalar, o dönemde nüfusun yüzde 76,5’inin köylerde yaşaması12 , %81,7’sinin ise geçimini tarımdan sağlamasına bağlı olarak13 ekonomik bir kalkışmanın tarıma dayanması mecburiyetiyle de ilgiliydi. Bu politikalar sayesinde tarımdan sanayileşmeye kaynak transferi yapılabilmişti14 ama geçimlik tarım dışında (1-10 dönüm üstü) değerlendirebilecek topraklar orta-büyük arazi sahiplerinde olduğu,15 vadedilen toprak reformu hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamadığı için tohum ıslah çalışmalarından yararlananlar da temel olarak orta-büyük çiftçiler olsa gerektir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarımın çerçevesini değiştirecek bir dizi politika uygulanır; Osmanlı’da köylünün toprakla kurduğu ilişkileri belirleyen aşar vergisi kaldırılır, ancak vergi kaybının telafisi için yerine, “yol vergisi”, hayvan (ağnam) vergisinin oranının yüksek tutulması, büyük baş hayvanlardan vergi alınmaya başlanması gibi uygulamalar getirilir.16 Yine Osmanlı’dan miras aldığımız miri toprak sisteminin kaldırılmasıyla özel mülkiyetin gelişmesi sağlanır. İthal edilecek traktörlerden gümrük vergisi alınmaması, yakıt, bitki ve hayvanlar için kullanılacak kimyasallardan alınan vergilerin kaldırılmasıyla tarımın çerçevesi değişmeye başlar.
Zaman zaman ve çeşitli biçimlerde Cumhuriyet döneminde de devam eden vergi benzeri uygulamalar köylünün sırtında öyle bir yük oluşturmuş ki, hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor. “Büyüklerimiz buğdayı kıl çuvallara doldurup merkeplerle taşıyarak oraya buraya saklarmış. Sonra buğdaylar çürürmüş. İyi deyorlar, onlar yiyeceğine çürüsün. Ben ekmişim buğdayı, dişimden tırnağımdan artırmışım, gelip memur yeyecek, heç ya. Bir de gelirlermiş; sen şu kadar vereceksin, sen şu kadar. Su getir, yemek getir, hiç kıpırdanma yok. Hizmet bekleyorlar.” İkinci Dünya Savaşı etkisiyle gelişen stokçuluk sebebiyle toplumda beslenme sorunları ortaya çıkınca, 1940’ta hububatın devlete satılması ve ürüne el konulması gibi zorunluluklar getirilmiş, 1943’ün başlarında ise hububattan devlete zorunlu olarak satılacak payın artırılması yanında, baklagiller de uygulamaya dahil edilmişti . Karabulut ve Akyol’un aktardığına göre “Köye gelen görevlilerin köyün zenginlerinin ve yahut toprak ağalarının evlerinde konuk edilmeleri, ürünlere el koyma işlemlerinde bu çevrelerin kayrılması sorununu doğurmuştu”17 |
Uluslaşma sürecinde, toplumun “beslenme” sorununu çözebilmek kadar, bunun “milli” kaynaklardan elde edilebilmesini sağlamak bir kuruluş anlatısı oluşturabilmek için gerekliydi. Dolayısıyla Ersöz’ün belirttiği gibi özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında ; “Tohum, küllerinden doğup yeniden var olmaya ve serpilip gelişmeye çalışan bir ülkenin içinde barındırdığı potansiyeli temsil etmesiyle kuruluş döneminin ideolojik yapılanışı için benzersiz bir sembol ortaya çıkarır.”18
1925 yılında tohum ıslah istasyonları kurulmaya başlanır. Bir yandan yeni kurumlar oluşturulurken yurtdışından uzmanlar Türkiye’ye davet edilmekte ve eğitim için öğrenci gönderilmektedir. Örneğin ilk kurulan istasyon olan Islah-ı Buzur, (Sazova Tohum Islah İstasyonu) Odet Perrin ve Fritz Rummel tarafından yönetildikten sonra, 1929 yılında yurt dışı eğitiminden yeni dönen Emcet Yektay görevi devralır.
İSTASYON/DENEME TARLALARI/ENSTİTÜLER Sazova Tohum Islah İstasyonu ( Islahı Buzur) 1925 Yeşilköy Tohum Islah İstasyonu 1926 Adapazarı Tohum Islah İstasyonu 1926 Adana Tohum Islah İstasyonu 1926 Ankara Tohum Islah ve Deneme İstasyonu 1928 Tekirdağ Bağcılık Araştırma İstasyonu 1930 Manisa Bağcılık Araştırma İstasyonu 1930 Türkiye Şeker Enstitüsü 1932 Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1933 Antalya Çeltik Deneme Tarlası 1933 Sıcak İklim Nebatları 1934 Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü 1934 Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1944 Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü 1961 Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1962 Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1964 Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1965 Sebzecilik Araştırma Enstitüsü 1965 Biyolojik Araştırma Enstitüsü 1965 Trakya tarımsal Araştırma Enstitüsü 1969 Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1969 Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1970 Narenciye Araştırma Enstitüsü 1987 Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma İstasyonu 199719 |
30’lı yıllarda yaşanan ekonomik buhranla birlikte tohumları ilgilendiren bir başka uygulama da Ziraat Bankası’na çiftçilerden buğday alım yetkisi verilmesi olmuştur. Banka bu buğdayların bir bölümünü ihtiyaç sahibi göçmen ve çiftçilere tohumluk olarak dağıtır. Tohumluk dağıtımı çeşitli yasalarla Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri uygulamaya konulmuş hatta kurumların dağıtabildiği tohumlar dışında tohum ithal edilip dağıtılması yoluna da gidilmiştir. Aynı zamanda Ziraat Bankası tarafından getirtilen tohumlukların gümrük vergisinden muaf tutulması sağlanmıştır.20
Tohumluk dağıtılması ile ilgili kanunlar 682 sayılı “Ziraatın Gelişmesi İçin Her Çeşit Fidan ve Tohumların Bedelsiz Olarak Dağıtımı ve Devletin Yönetiminde Fidanlık Kurulması, Çiftçinin Eğitimi ve Verimin Artırılması, Yönünde Tohumlukların Bedelsiz Olarak Verilmesi” (2 Aralık 1925) 2661 sayılı “Göçmenlere ve Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk ve Yemeklik Dağıtılması Hakkında Kanun” (29 Aralık 1934) 3242 sayılı “Göçmenlerle Nakledilenlere ve Muhtaç Çiftçilere Tohumluk ve Yemeklik Dağıtılması Hakkında Kanun” (24 Haziran 1937) 5254 sayılı “Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun” (8 Temmuz 1948) |
Bir yandan da asıl gelişmenin umulduğu sanayiye ham madde sağlayacak tarım yöntemleri, bitkiler üzerinde durulur. 1921 yılında, dönemin Maliye Bakanı Ferit Bey’in şu sözleri de bu gerçeğin altını çizer; “bize en lazım şey … fabrika, gine fabrika(dır )… Türkiye çalışıyor üretiyor, fakat ürünlerinden başkaları faydalanıyor. …alın teri dökerek ürettiğimiz iptidai maddeleri … yok pahasına harice satıyoruz. Sonra yabancılar bu maddelerin şeklini değiştirerek bize iade ediyorlar … Kırk kuruşa bir okka yün veriyoruz, aynı yünü bin ikiyüz kuruşa bir metre kumaş halinde yalvararak geri alıyoruz.” 1933’te Nazilli’de kurulan istasyon Sümerbank tarafından kurulacak olan Nazilli Basma Fabrikası’nın ihtiyacı olan pamuk üretiminin gelişmesinde önemli etkilere sahip olur. Şeker pancarının kaderini özel sermaye belirlerken, Sazova Tohum Islah İstasyonu’nda ıslah edilmeye çalışılan bitkilerden biri de aspirdir.
“…. aspir, Türklerin Orta Asya’dan beraber getirdikleri ve kendileriyle beraber Anadolu’da yerleşerek, burasını ikinci anayurt tutan bir nebattır. (…) Bütün tarihi, Türk tarihi ile beraber yürümüş olan ve son beş senedir Sazova laboratuvarında işlenerek yenileşen aspir, bugün Türk milli istihsalinde yeniden vazife almak istiyor… Yabancımız değildir, hoş görün!” 21 |
1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri’nde, yine aynı yıl kabul edilen kanunla (3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu) köylerde görev yapmaya başlayacak öğretmen adaylarına devlet tarafından üretim aletleri, ıslah edilmiş tohum, tarımsal faaliyette kullanılacak hayvanlar, cins fidan gibi üretim araçları verilmesi ve köy hududu içindeki ziraat işlerine elverişli araziden öğrencilerin ders uygulamalarına yetecek miktarda arazi tahsis edilmesi öngörülmüştür.22
Ziraat eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra Amerika’da yükseköğretimine devam eden ve mezun olunca Eskişehir’de Drayfarming (Kuru tarım) İstasyonu’nun başına getirilen Ali Numan Kıraç’ın uyguladığı yöntemler arasında “Molç” da vardır.23 Yani bugün bizim malç dediğimiz yöntem 1930’larda bu istasyonda uygulanmaya konulmuştur. |
Deneme tarlalarından önce tohum denemelerinin hemen hepsi çiftçilere yaptırılıyor, ıslah istasyonları ise tohum ihtiyacının küçük bir bölümünü karşılayabiliyordu. Tarım Bakanlığı Dergisi’nin 1947 Yılı Tohumluk Faaliyeti raporuna göre istasyonlarda üretilen tohumluk miktarı 1018 ton olarak verilmiştir. Oysa ihtiyaç çok daha fazlaydı. Bunun üzerine 1950 yılında “Devlet Üretme Çiftlikleri” kurulmuş ve kuruma tohumluk üretme, dağıtma ve satın alma yetkisi verilmiştir. Tarımsal üretim merkezlerini tek bir çatı altında toplanmasını sağlayan yeni organizasyonla tohumluk üretimi de artarak; “… 1950 yılında 50 000, 1951’de 47 000, 1952’de ise 70 000 ton miktarına kadar yükselmiştir.”24
Ancak 1963-67 yılları arasını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’na göre yine de tohumluk ihtiyacı karşılanamamaktadır. Planda tarım ürünlerinde ıslah edilmiş veya iyileştirilmiş tohum kullanılması öngörülüyor, örneğin buğday için “ 1967 ye kadar toplam buğday ekim alanının yüzde 20’si ya da 1,5 milyon hektarında ıslah edilmiş tohumluk ile kimyevi gübre birlikte kullanılacaktır. Bugün çok az gübre kullanılmaktadır. Ayrıca toplam buğday alanının yüzde 55’inde de yalnız ıslah edilmiş tohum kullanılacaktır. Bu oran bugün yüzde 25 kadardır.” denilmektedir. Keza çeşitli bitkiler için “yıllık sertifikalı tohumluk ihtiyacının 400 bin ton civarında olduğu, bunun ancak 1/4’ünün karşılanabileceği” tahmin edilmiş,25 tohumluk sorununun çözülmesi planlanmıştır.
Dolayısıyla Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli bitkilerde tohum ithalatı ve üretimi, tohum temizle makinalarıyla temiz tohumluk sağlama yoluna gidilir. Ancak Emcet Yektay’a göre, “yabancı menşeli bu çeşitlerin, yüksek verim sahibi olsalar bile, yetiştirilmeye başlamadan önce ülke şartlarına adapte edilmesinin zorunludur (…) En önemli ürünlerden biri olan buğdayların, yurt dışından ithal edilmiş nitelikli buğdaylar olsalar bile yerli buğdaylar ile birlikte hiç olmazsa bir yıl karşılaştırmalı ve tekrarlamalı olarak denemelere alınmadan ithal edilmesi, “karanlıkta atılmış bir adım” olacaktır.”26
Yektay’ın 1929-30 ekim yılında çeşit denemelerine aldığı buğdayların adları şöyleydi; Kızıl Kermir, Ak Kermir, Ak Kernez, Kızıl Kernez, Kızıl Dil, Ak Dil, Ak Köse, Serez ve Kunduru. Sazova Tohum Islah İstasyonu’nda yapılan çalışmalar bölgeye uygun buğday çeşitlerinin yerel hatlar içinde bulunduğunu gösteriyordu. Aynı dönemde yapılan çalışmalardan biri de buğdayda sürme zararına karşı geliştirilebilecek çeşitlerle ilgiliydi. Yerli çeşitlerden birçoğunun, sert buğdayların ise hepsinin sürmeye karşı dayanıklı olduğu ortaya çıkmış, bunların yabancı çeşitlerle melezlenmesine yönelik çalışmalardan vazgeçilmişti.27 |
Zamanla Almanya veya Fransa’dan alınan tohum temizleme makinelerinin sayısı artar. Yıllar içerisinde bunlardan bir kısmı uzun vadeli borç karşılığı çiftçilere dağıtılırken bir kısmı ise ıslah istasyonlarında veya tohum temizleme kuruluşlarında köylülerin tohumlarını bedava temizlemek üzere hizmet verirler. Erken dönem milletvekillerinin kimine göre bu makineler yalnızca bol tohumu olan büyük çiftçilerin işine yaramaktadır. Kimine göre ise sadece varlıklı çiftçilere gönderilmektedirler. Kimi, bozuk tohumların memleketin en büyük felaketlerinden biri olduğunu söyler, bir başkası ise tohum temizleme çalışmalarının bir seferberlik ilanını andıracak şekilde sürdürülmesini salık verir.28
En azından söylemde ıslah çalışmalarının sonuçlarını alana ve tohumda kendine yeter bir ülke haline gelene kadar işler böyle çözülecektir. Ancak bir gün gelip de “iyileştirilmiş tohum”dan daha iyileştirilmiş tohum olabileceği hesaba katılmamıştır. Tesadüfe bakın ki bunu 1980’lerde Özal’ın tarım bakanı düşünecektir.
1950’lere gelindiğinde, Tarım Bakanlığı, Sazova Tohum Islah İstasyonuna artık yonca tarımının gelişmiş olduğu köylere bedelsiz tohum dağıtılmayacağını bildiriyordu. Ayrıca menşei belirsiz tohumları satanların Zirai Mücadele ve Zirai Karantina kanunu gereğince cezalandırılacağı konusunda çiftçilerin bilgilendirilmeleri isteniyordu.29 |
Islah istasyonlarında çalışmaların başladığı ilk yıllarda gübresiz, makinesiz, kurak koşullarda yetiştirilebilen yerel buğdayların ıslahına ağırlık verilirken 1950’lerden sonra makinalı tarımın yoğunlaşıp yapay gübrelerin kullanılmaya başlanmasıyla (İleride tekrar değineceğimiz Marshall Planı etkisiyle), “verim” şartlarına ayak uyduramayan “fakir” buğdaylar elenmiştir. Yerli olduğu kadar yabancı pek çok çeşit de Türkiye’ye getirilerek denemeler yapılmış, buğdayda dane verimi öne çıkmıştır.30 Örneğin Sazova Tohum Islah İstasyonu’nda geliştirilen Sertak 32 buğdayı sulama koşullarında yatarken yurt dışından getirilen “Mentana” buğdayıyla yapılan melezleme çalışmalarından elede edilen “Melez 13” yatmıyordu. Ancak kuraklıktan daha fazla etkileniyordu. Yani ıslah edilen veya geleneksel olarak ekilmeye devam eden her bir tohumun huyu, macerası, anlatacakları farklıydı.
ABD’li bilim insanı Harlan, 1948-64 yılları arasında Türkiye’den 2.121 yerel buğday materyali toplar. Harlan’ın Şemdinli’den topladığı PI 178383 no’lu hat, önceleri kara pas hastalığına hassasiyeti, yatması, vernalizasyona direnci ve düşük ekmeklik kalitesiyle yetersiz bulunmuştu. Ancak gen bankası raflarında 15 yıl bekletildikten sonra ABD’nin kuzeybatısında ortaya çıkan sarı pas hastalığı salgını nedeniyle tekrar raftan indirildi ve başta sarı pas olmak üzere bazı hastalık ve zararlılara dayanıklı olduğu anlaşıldı.31 |
– 1953 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi içinde, sertifikasyon işlemleri için bir komisyon oluşturulması,
– Milli Tohumluk İstişare Komitesi adıyla kurulan birliğin 1956 yılında, “Tohumluk Sertifikasyon Talimatnamesi” hazırlaması,
– 1959 yılında Ziraat Vekâleti’ne bağlı olarak bir Tohumluk Kontrol ve Sertifikasyon Enstitüsü kurulması,
– 1960 yılında Ankara Zirai Araştırma Enstitüsü’nde Bölge Çeşit Deneme Servisi birimi oluşturulması,
– Samsun, İstanbul, İzmir, Antalya ve Mersin’de tohumluk sertifikasyon laboratuvarları kurulması ve benzeri bir dizi yapılanmadan sonra 1963 yılında 308 sayılı “Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanun” yürürlüğe girer. Kanunla birlikte yapılan düzenlemeler ve Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda geçtiği haliyle artık tohumluk sorunu devlet kurumları yanında sözleşmeli çiftçiler ve özel teşebbüs tarafından çözülecektir;
“Tohumluk programının yürütülmesinde sözleşmeli çiftçilerden de yararlanılacak ve T. C. Ziraat Bankası bu amaçla Tarım Bakanlığının bildireceği miktara göre kredi fonu ayıracaktır.”32
“Plân döneminde meyva fidanı ve bağ çubuğu için yıllık ihtiyacın 40 milyon kadar olduğu tahmin olunmuştur. (…) 1967 ye kadar yıllık ihtiyacın yüzde 40’ını fidanlık kurumları ve Tarım Bakanlığınca tâyin edilen esaslara göre özel teşebbüsçe yetiştirilmesi düşünülmüştür.”33
308 sayılı kanun sayesinde devlet, tohum ihracat ve ithalatini kontrol altına almakla birlikte uluslararası tohum kuruluşlarına katılmaya da hak kazanır (ISTA ve 1968’de OECD’nin tohumluk sertifikasyon sistemi). Bu katılımlarla birlikte ıslah istasyonlarında da yabancı kökenli tohumlara erişim kolaylaşır ve yapılan çalışmalarda yoğun olarak kullanılmaya başlanır. Aynı şekilde yerel tohumlar da kurumlar aracılığıyla yurt dışına gönderilir.
Planda, İktisadi Devlet Teşekküllerinin kendi aralarında ya da özel sektörle birlikte kurdukları şirketlerin listesi de yer alır. Bunlardan biri olan ve özel sermayenin daha fazla olduğu karma teşekküller listesinde adı geçen Tohum Islah ve Üretme A.Ş., 1956 yılında artan şeker pancarı tohumluk ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla kurulur. İlerde “Pan Tohum Islah ve Üretme A.Ş.” adını alarak Türkiye’de kurulan ilk özel tohumculuk şirketi olacaktır.34
80’lere kadar uygulanan diğer iki kalkınma planında da tohumla ilgili öngörüler yer almış ancak giderek destek ve kredilerin özel yapılanmaların lehine geliştirileceğini müjdeleyen bir dil hakim olmuştur. Birinci plandaki “iyi tohumluk”, ikinci plandaki “yüksek verimli tohumluk” gibi ifadelerin yanına, üçüncü planda “sertifikalı tohumluk” ifadesi eklenmiştir.
Islah istasyonlarında geliştirilen tohumlar Eskişehir Tarımsal Araştırma Enstitütüsü: Buğday çeşitleri, Bolal 2973, Yayla 305, Atay 85. Arpa; Güzak. Yulaf; Bozkır ve Apak. Diyarbakır Tarımsal Araştırma Enstitütüsü: Buğday çeşitleri; Diyarbakır 81, Dicle 74. Arpa; Şahin 91 Çeltik çeşidi; Karacadağ. Mercimek çeşidi; Yerli kırmızı, Fırat 87. Nohut çeşitleri;11c–482. Ankara Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Akbaşsak 253/29, Topbaş 11/33.Arpa; Toksak 15/37. Yeşilköy Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Köse melez 1718, Ekmeklik 69082, Makarnalık 68722. Arpa; Yeşilköy 387. Yulaf; Yeşilköy 330. Nazilli Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Pamuk çeşitleri; Nazilli 84, Nazilli 87. Sakarya Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Mısır çeşitleri; Popum: Sarı at dişi, Beyaz at dişi, Sarı sert, Nar, Koma: Kompozit A–1, Ada, Arifiye, Sapanca Çift Ml: Tüm 822 Tek M: TTM815, TTM81–19, TTM82–3 Komp: Kompozit Şeker ve Cin Mısırları. Patates çeşitleri; Deli Osman. Sarıkız, Cosima, Resy, İsola, Marfona. Buğday çeşitleri; Akova, Mentana, Aköz, Penjamo62, Libelula, Orso, Sakarya75, Cumhuriyet75, Ata81, İzmir85, Gönen, Marmara86, KateA–1. Yemeklik baklagil çeşitleri; Şahin 90 (Fasulye), Marmara 1 (Bezelye). Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Mısır çeşitleri; TTM813 melez Mısır, Karadeniz Yıldızı, Akpınar. Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Çeltik çeşitleri; İpsala, Ergene, Trakya, Altınyazı, Meriç. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü: Buğday çeşitleri; Cumhuriyet 75, Gediz 75, Ata 81, Ege 88, Arpa çeşitleri; Gem, Kaya, Bornova92 Tütün çeşitleri; Trakya, Özbaş, düzce-Özbaş, İzmir-Özbaş, Samsun-Maden 189035, Trabzon 209/87 Fiğ çeşitleri; Ürem 79,menemen 79, Ege Beyaz 79, Kubilay 82 Patates çeşitleri; Sarıkız, Arı, İsola Çeltik çeşidi; M9. 35 Not: İstasyonların adları zamanla değişmiştir. Örneğin “Eskişehir Tarımsal Araştırma Enstitüsü” , kurulan ilk istasyon olan Sazova (Eskişehir) Tohum Islah İstasyonu’dur. Bugünse adı “Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü olmuştur. |
Nereye Payidar?
İlk dönem ıslah çalışmalarına dair kısa bir değerlendirme
Anlaşılan o ki tohum ıslah istasyonlarında özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok değerli çalışmalar yapılmasına rağmen bu çalışmaların meyvesi alınmaya başlayacakken politikalar değişmiş, tohum ve toprak, Marshall Planı ve Yeşil Devrim’in etkileriyle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Çalışmalarda ne kadar başarılı olunduğundan bağımsız olarak, o dönemdeki “yerlileşme” ve “millileşme” söylemlerinin oturduğu zeminin bugünden farkı, bu zeminin “gerçek” kılınmaya çalışılmasıdır, hatta bazen hamasete kaçılsa da. Tabii bu gerçekliği yaratanlar istasyonlarda, enstitülerde, deneme tarlalarında çalışanlar ve bu tohumları sahiplenip tarlasına eken köylü/çiftçilerdir.
O gün bugündür de tohumu iyileştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ekiciler karınlarını doyurmaya muktedirdi, zaten bu işi binyıllardır yapıyorlardı. Buğdayı, arpayı, elmayı, bademi yenilebilir kılan onların emekleriydi. Islah işini kimi zaman bilerek, kimi zaman tesadüflerin yardımıyla, salt ekicilik faaliyeti yürütüyor olmalarından kaynaklanan güçle yapıyorlardı. Bir ardıç kuşunun en sağlıklı ardıç meyvesini gözünden tanıması gibi bir işti bu. Olağanüstü bir durum olmadıkça “üç kara” onlara yetiyordu. Verim değil, doymak gibi bir dertleri vardı. 1925’te açılan ilk tohum ıslah istasyonu olan Sazova Tohum Islah İstasyonu’nun depo ve hangar olarak kullanılan binasının bir yüzünde “Devlet Tohumları”, öte yüzünde “Ne ekersen, onu satarsın” yazıyordu. Artık biçme değil satma zamanıydı çünkü. Daha doğrusu biçtiğini satma zamanı. Sadece geçimin için değil; pazar için var olmanın zamanı. Bugünün kulluğunu bilmeyenler, “kul olmaktan yeğ” diyorlar. Doğrudur, sabah sabah ilk işimiz hayat katarına binmek değil mi? Hatta hiç inmiyoruz. Çöh, çöh, çöh, çöh.
Soru hiçbir zaman köylülerin karnının nasıl doyurulacağı olmadı, senin karnını kim doyuracaktı? soru buydu. Ekmeyenin, biçmeyenin… Sanayi koca ağzını açmış sekizinde işe gidecek büyük insanlığı bekliyordu. Beklediğini buldu. İlerledik, geliştik, kalkındık ve buna rağmen ekmek büyük insanlıktan başka herkese yetti.36 Ne kadar ilerlememiz gerektiyse o kadar aç kaldı büyük insanlık. Öyle ki ektiğini bile yiyemedi.
Yapılmışı var
1980‘li yıllara kadar üretim ve tedarik sisteminde kamu ağırlıklı bir sistem yürürlükte kalır. 1980’li yılların başlarından itibaren ise dönemin rüzgârına bağlı olarak özel girişimlerin başrolü kaptığı bir tohumluk endüstrisi modeline geçilir. Serbest piyasa ekonomisinin uygulanması, 1983 yılında tohumluk fiyatlarının ve 1984’te ise tohumluk ithalatının serbest bırakılmasıyla birlikte özel sektörün önü açılmış olur. İthalat yapacak firmalara kredi ve faiz teşvikleri sağlanır. Yerli veya yabancı pek çok tohumluk firması, doğrudan veya ortaklıklar yoluyla Türkiye’de faaliyet göstermeye başlar.
80 sonrası için söylenebilecek en önemli şey, Türkiye’de tarım faaliyetinin sürmesini sağlayan tüm girdi ve üretim faaliyetlerinin üzerindeki kamu denetiminin kaldırması veya işlevsizleştirilmesidir. Bunun yanında katıldığımız uluslararası birlikler, anlaşmalar yerel tohumlar üzerindeki baskıyı artırmış, piyasalar karşısında tamamıyla savunmasız bırakmıştır. “Hatta bu dönemde Özal’ın bir tarım bakanı var, Hüseyin Hüsnü Doğan, Özal’ın manevi evladı. Hürriyet’e verdiği bir demeçte şöyle diyor: Tohum şirketleri kırk yıldır araştırıp bulmuşlar verimli tohumu, biz yeni baştan, sıfırdan mı üreteceğiz?”37
Ancak yine de yerel tohumlar ekiliyor, satışı yapılıyordu. Tohumluklarda sermayeye bağımlılık gelişmemişti. Bu kendiliğinden işleyişin önünü kesebilmek için, Devlet, “çiftçilerin zarar etmesini önlemeye çalıştıkları” iddiasıyla 2006 yılında Tohumculuk Kanunu’nu çıkardı. Kanun’la birlikte yerel tohumların/fidelerin ihtiyaçtan fazla olmamak kaydıyla takası serbest bırakılırken ticareti yasaklandı.
“2006 yılında köylünün tohumluk satmasına yasak getiren tohumculuk kanununa eleştiriler getirdiğimizde o zaman Türkiye kökenli bir tohum şirketinin sahibi bize yerli şirketlerin piyasaya hâkim olduğunu söyleyerek itiraz ediyordu. Gel zaman, git zaman aslında o zaman da daha çok ithalatçı olan bu büyük şirket Fransız tohum imparatoru tarafından tamamen satın alındı.”38 |
Via Campesina Avrupa Koordinasyonu UPOV (Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği) Sözleşmesi’ne itirazlarını dile getiriyor; “…kendi çiftliğinden elde ettiği tohumları kullanan çiftçiler, korunan çeşitliliği asla aynı biçimde yeniden üretmezler. Aksine, onu yerel yetiştirme koşullarına uyarlarlar. Çiftçiler çok nadiren yöneltilmiş tozlaşma yaparlar. İlk çeşitlilikten farklı yeni bir çeşitlilik elde etmeden önce, türlere bağlı olarak (yani bitkinin çapraz tozlaşma veya kendi kendine tozlaşma yapıp yapmadığına bağlı olarak) az ya da çok ölçüde serbest tozlaşma gerektiren evrimsel kütle seçimlerini uygularlar. Onların yaptıkları bu seçimleri, ürünlerinin ticari Pazar için elverişli olması temeline dayanarak yasaklamak, pratikte, köylülerin seçim yapmasının yasaklanması, dolayısıyla da onun beraberinde getireceği en büyük yarar olan, bu seçimlerin yerel koşullara en iyi biçimde adapte olabilmiş uygulamaları açığa çıkarması ihtimalinin yasaklanması anlamına gelecektir.” (Via Campesina Avrupa’nın ITPGRFA ve UPOV’a ilişkin teklifi, 2018/Karasaban) |
2018’de gündemimize giren ve 1 yıl sonra yeniden düzenlenen ‘Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” ise yerel tohumlarla ilgili tek “sorumlu” olarak kamu kurumlarını görevlendirdi. Yerel çeşitlerin kayıt altına alınmasından Tarım ve Orman Bakanlığının araştırma enstitüleri, yerel tohumlukların üretilmesinden ise bakanlık sorumlu olacaktı artık. Özel sermaye tohum gibi kamu kaynaklarından, kendine döllenen bitkiler başta olmak üzere kamu kurumlarının yaptığı ıslah çalışmalarından, kurumların sağladığı desteklerden yararlanmalarına, sertifikalı veya hibrit tohumlarını bu kaynaklara bel bağlayarak geliştirmelerine rağmen yerel tohumlar/çeşitlerle ilgili herhangi bir sorumluluktan azade tutuldu.
TAGEM’in hazırladığı Tohumculuk Sektör Politika Belgesi’nde; “Türkiye’de 2000’li yıllarda 100 civarında olan tohumculuk sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı son 15 yılda göstermiş olduğu artışla günümüzde 832’ye ulaşmış olup bu durum yurt içi sertifikalı ve kaliteli tohumluk kullanım ve üretimini önemli oranda arttırmıştır.” denilmektedir. (2018-2022)39 |
Tohumculuğu İlgilendiren Yasalar KANUNLAR 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu 5042 Sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına Ait Kanun YETKİLENDİRME – YETKİ PAYLAŞIMI Tohumluk Sertifikasyon İşlemlerinde Yetki Devri Yönetmeliği Tohumluk Kontrolör Yönetmeliği Tohumculuk Sektörü Yetkilendirme ve Denetleme Yönetmeliği ISLAH – TESCİL – HAKLARIN KORUNMASI Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Görevlilerin Islahçı Hakkından Yararlanmasına İlişkin Yönetmelik Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına Dair Yönetmelik Bitki Çeşitlerinin Kayıt Altına Alınması Yönetmeliği Çiftçi İstisnası Uygulama Esasları Yönetmeliği ÜRETİM – PAZARLAMA – DENETİM Sebze Tohum Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Meyve/Asma Fidan Ve Üretim Materyali Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Pancar Tohumluğu Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Patates Tohumluğu Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Sebze Fidesi Üretim Ve Pazarlaması Yönetmeliği Tahıl Tohumu Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Yağlı, Lifli, Tıbbi Ve Aromatik Bitki Tohumu Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Yemeklik Tane Baklagil Ve Yem Bitkileri Tohum Sertifikasyonu Ve Pazarlaması Yönetmeliği Tohumlukların Yetiştirileceği Özel Üretim Alanlarının Özellikleri Ve Bu Alanlarda Uyulması Gereken Kuralların Belirlenmesine Dair Yönetmelik40 |
Not: 10 bölümden oluşan bu yazı “100 Sene 100 Nesne” adını taşıyan dijital ansiklopedi için üretilmiş, yazının özeti ansiklopedide yer almıştır.
Görsel: Sazova Tohum Islah İstasyonu depo ve hangar olarak kullanılan bina. 1930’lu yıllar. Kaynak: EGKTAE Arşivi. Aktaran: Ersöz, 2020
KAYNAKÇA
1 “Türkiye Tohumculuğunun Tarihsel Gelişimi, Mevcut Durumu, Problemleri ve Çözüm Önerileri”, Seydi Ahmet Bağcı, İrfan Özer, Iğdır Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 11 (Özel Sayı), 2021. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2106115
2 “1908 ile 1914 yılları arasında tarımsal hâsılanın %13- 14’ ü ihraç edilmekte, büyük kentlerin beslenmesi ise un ithalatı ile sağlanmaktaydı.” Daha ayrıntılı bilgi için bkz. “Cumhuriyet Dönemi Ekonomisinde Tarımsal Yapının İncelenmesi (1923-1950)” , Arş.Gör.Hüseyin Topuz, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/194805
3 Krikor Ağaton, Vikipedi, https://tr.wikipedia.org/wiki/Krikor_A%C4%9Faton
4 “Halkalı Ziraat Mektebi”, Yüksek Lisans Tezi, Volkan Çeşme, 2011. http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/48680.pdf
5 TÜRKİYE’DE DÜNDEN BUGÜNE ŞEKER PANCARI TOHUMCULUĞU, Dr. Muzaffer Adıyaman, TÜRKTOB Dergisi, https://www.turktob.org.tr/dergi/makaleler/dergi21/30-32.pdf
6 BİR TANZİMAT BÜROKRATININ PORTRESİ: KRİKOR AĞATON EFENDİ (1823- 1868), Yrd. Doç. Dr. Mahmut Akpınar, Tarih İncelemeleri Dergisi, 2013
7 Halkalı Ziraat Mekteb-i Alisi. Sevtap Kadıoğlu. https://istanbultarihi.ist/340-halkali-ziraat-mekteb-i-alisi
8 Osmanlı’da Modern Ziraatın Gelişimine Katkı Sunan İki Ermeni Mütehassıs: Hagop Amasyan ve Kevork Torkomyan, Doç. Dr. Mehmet Ali Yıldırım, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, 2015, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/491318
9 “Cumhuriyetin İlk Kırk Yılında Türkiye’de Tohum Islah Araştırmaları: Eskişehir Sazova Tohum Islah İstasyonu Örneği”, Barışcan Ersöz, Doktora Tezi, 2020 http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET002670.pdf
10 Yeşilköy Tohum Islah ve Deneme İstasyonu (Yeşilköy Zirai Araştırma Enstitüsü) (1926-1986), https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/yesilkoy-tohum-islah-ve-deneme-istasyonu-yesilkoy-zirai-arastirma-enstitusu-1926-1986/
11 Volkan Çeşme, A.g.e.
12 1927 Yılı nüfus sayımına göre 13,6 milyon nüfusun %76,5’i köylerde yaşamaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için bakınız; https://tr.wikipedia.org/wiki/1927_T%C3%BCrkiye_n%C3%BCfus_say%C4%B1m%C4%B1
13 Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929), Türkiye Araştırmaları 4, 2.bsk., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1993, s.16. (Aktaran: Barışcan Ersöz, A.g.e.)
14 Boratav, örneğin 1930’lu yıllar için “sanayileşmenin yükü öncelikle köylüler (özellikle buğday üreticileri) ikinci olarak da işçi sınıfı tarafından paylaşıldı.” der. Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, s.79, 9. baskı, İmge Kitabevi, Ankara.
15 KÖYLÜYÜ TOPRAKLANDIRMA KANUNU’NUN TÜRK SİYASAL YAPISININ OLUŞUMU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ, Erdal İNCE, ÇİTAD, V, 13. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/235711
16 TÜRK TARIMININ GELİŞİMİ, SORUNLARI VE UYGULANAN POLİTİKALAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA (1839-1950), Prof. Dr. Kerem KARABULUT, Hikmet AKYOL,Küresel İktisat ve İşletme Çalışmaları Dergisi, Bahar-2017, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/325239
17 Kerem KARABULUT, Hikmet AKYOL, A.g. e
18 Barışcan Ersöz, a.g.e.
19 TÜRK TOHUMCULUĞUNUN, DÜNÜ, BUGÜNÜ VE GELECEĞİ, Prof. Dr. Fahri Altay, https://www.turktob.org.tr/uploads/plugo/bilgimerkezi/sunular/T%C3%9CRK%C4%B0YE%20TOHUMCULUK%20TAR%C4%B0H%C4%B0.pdf
20 1641 sayılı Tohumlukların Gümrük Resminden İstisnasına Dair Kanun (24 Mayıs 1930)
21 Aspir: Yeni Yağ Nebatı, Eskişehir, Sazova Tohum Islah Stasyonu, 1933, s.1., Aktaran: Barışcan Ersöz
22 Barışcan Ersöz, a.g.e.
23 Barışcan Ersöz, a.g.e.
24 Barışcan Ersöz, a.g.e.
25 Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963 -1967, T.C Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Ocak 1963. https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/07/Kalkinma_Plani_Birinci_Bes_Yillik_1963-1967.pdf
26 Barışcan Ersöz, a.g.e.
27 Barışcan Ersöz, a.g.e.
28 Barışcan Ersöz, a.g.e.
29 Barışcan Ersöz, a.g.e.
30 Türk Tohum Islahının Tarihçesi, Dr.Arif Turhan ATAY , https://www.hortiturkey.com/yazilar/turk-tohum-islahinin-tarihcesi
31 WWF Türkiye ve Eti Burçak işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye’nin Buğday Atlası”, 2016. https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/turkiye_nin_buday_atlas_web.pdf?6140/turkiyeninbugdayatlasi
32 Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963 -1967,. A.g.m.
33 Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963 -1967,. A.g.m.
34 Adıyaman, TÜRKTOB Dergisi, A.g.m.
35 Prof. Reşit Sönmez: Zaman ve İnsan, s.137-138-1399 (Aktaran: Abdullah Aysu, Tohumlarımız Düşürülmüyor Toprağa, 2006, https://www.karasaban.net/tohumlarimiz-dusurulmuyor-topraga/)
36 Nazım Hikmet, “Büyük İnsanlık” şiirinden ilhamla.
37 Abdullah Aysu, Söyleşi Tuba Çameli, 1×1 Express, 2019. https://birartibir.org/tohum-her-acidan-anahtar/
38 “Tohum Takas Şenlikleri Ve Tarımsal Biyoçeşitlilik”, Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Apelasyon, Sayı:42. Mayıs 2017, https://apelasyon.com/yazi/42/tohum-takas-senlikleri-ve-tarimsal-biyocesitlilik
39 “Tohumculuk Sektör Politika Belgesi”, 2018-2022, TAGEM. https://www.tarimorman.gov.tr/TAGEM/Belgeler/yayin/Tohumculuk%20Sekt%C3%B6r%20Politika%20Belgesi%202018-2022.pdf
40 http://www.tohumcu.org/?page=MevzuatDetay&pid=11