Tarımsal faaliyetlerin biricik döngüsü kırılıyor
Mazoyer ve Roudart’ın sarih bir biçimde dile getirdiği gibi; “6- 9 milyar insanın gıda güvenliğini nitel ve nicel olarak ve mümkün olan her yerde gerçekleştirmek için her şeyden önce, köylülere kendi emekleriyle saygın bir biçimde yaşayabilmelerine olanak sağlayacak olan yeterince yüksek ve istikrarlı bir fiyat güvencesi vermek gerekir. Bu, bizim geleceğimizin bedelidir.” Türkiye ise tarım nüfusundan vazgeçmeyi tercih eder.
Tarlasına ektiği mısırdan tohumluk ayırabilen bir çiftçi yeniden üretim için gereken araçlardan en önemlisine sahiptir: Ürün-tohum-ürün döngüsünü kuracak ve başlatacak olan tohuma. Aslına bakarsanız ekebileceğiniz bir toprak ve tohumunuz varsa istediğiniz gibi tarım yapma özgürlüğüne de sahipsinizdir. Bunu önleyebilmenin tek yolu tohumun satın alınmasını sağlamaktır. Eğer kamu kurumları veya sermaye tarafından üretilen tohum elinizdeki tohumdan daha üstün özelliklere sahipse bu tohumu ekmeyi tercih etmeniz gayet doğaldır. Tohumun ticarileşmesinin ilk adımı budur. Ancak bu yeterli olmaz. Bu defa da satın aldığınız tohumu ekerek kendinize tohumluk ayırabilirsiniz.
Ektiğiniz bitkiden tohumluk ayırıp sonraki nesillere aktarabilmek, tohumların paylaşılabilir niteliğinin korunması ve hatta yaşamalarının tek yoludur. Çiftçi, yüzyıllardır ektiği tohumlar yerine tek kullanımlık hibrit tohumları veya 3 senede bir yenilenmesi öğütlenen sertifikalı tohumları ekmesi için teşvik edildiğinde veya buna mecbur bırakıldığında, tohumun biricik anlamı/işlevi sekteye uğrar. Türkiye’de özellikle hibrit tohumlara yönelen özel sermaye ekilen birçok üründen tohum almayı olanaksız hâle getirmiştir. Artık tohum daha doğrusu tüm doğal süreçler piyasalaştırılabilir. Ticarileşmiş tohum, yoğun tarımsal girdi kullanımıyla değişen tarım çerçevesi, sermayeye hem tarım hem gıda üzerinde egemenlik kurma imkânı verir. Bu sebeple tohumluk üretimi sermayenin özel olarak ilgilendiği alanlardan biri olmuştur. Örneğin; 1970’den bugüne dünya tohum ticaretindeki büyüme 12 kat artmıştır.1
Hemen tüm ihtiyaçların parayla satın alındığı bir dünyada tohumun kamu malı olduğunu hayal edebilmek zor olabilir. Ticari tohumların “üstün” özelliklere sahip olması, en azından bu ve benzeri niteliklerle pazarlanmaları, üstün tohumların bir bedeli olması gerektiğine dair ikinci bir söylem oluşturur. Yapılan çalışmaların parasal bir karşılığının olması gerekliliği doğal görülür ve desteklenir.
Üzerinde hangi işlemi yapmış olurlarsa olsunlar tohumda birikmiş olan bilgi ve deneyim köylü/çiftçilerin ve doğanın eseridir. Sertifikalı/hibrit veya standart tohumluk olarak ticarete konu edilmeleri onlara hayat veren, var olmalarını mümkün kılanların belirsizleşmesine, değersizleşmesine sebep olur. Kültür bitkilerinin tohumlarında biriken emekteki köylünün/çiftçinin/doğanın payı görünmez kılınır. Oysa ne kurumlar ne de özellikle şirketler istisnai durumlar hariç yabani bir bitkiyi ıslah etmekle uğraşmaz. Hemen bütün çalışmalar tarım tarihimiz boyunca zaten ıslah etmiş olduğumuz bitki türleriyle yapılır.2
Hibrit tohum nasıl üretilir?
Doğada hibritleşme (melezleşme) sıkça gözlemleyebileceğimiz bir olgudur. Birbiri arasında gen transferi yapabilecek aynı bitki türüne ait veya yakın akraba türler arasında hayvanlar, rüzgâr, vb. gibi doğal yollarla taşınan genler yeni melez bitkiler doğurur. İnsanlar doğayı taklit ederek melez bitkiler elde etmiştir.
İki doğal bitki kümesi veya popülasyonundan seçilen saf hatların veya bireylerin birbirleri ile çaprazlanması sonucunda elde edilen ilk nesil tohumlara ise, melez tohum (f1) veya hibrit tohum denir. Hibrit tohumların üretilmesi de doğal bir süreçtir ancak her zaman doğanın da bir söz sahibi olduğu rastgele, açık eşleşmelere karşılık hibrit tohumlar değişik özellikler taşıyan bir popülasyondan değil giderek saflaştırılan soylardan, kontrolcü bir müdahaleyle alınır. Bu defa tozlaştırıcı; böcekler, rüzgar vb. değil, bizatihi insandır. Ve bu işlem en az 5-6 sene tekrarlanır.
Ektiğim yerel tohumların fideleriyle birlikte küçücük bir bahçesi olan yeni evimize taşınmıştık. Taşınma telaşı bitip neredeyse unuttuğum fideleri hatırlayınca bahçeye koştum. Bir elimdeki fidelere bir toprağa bakıyor, eksem çok geç kaldım, ekmesem kendimi kötü hissedeceğim diye söylenip duruyordum. Yeni komşum bahçe duvarının üzerinden seslendi; “Hoşgeldin, ek gitsin, büyüklerimiz, ekici ol bilici olma, derdi.” Her ne kadar bugün açları doyurmaya sebat eden aktörlerin bolluğu rastgeleliğin güzelliğini unutturduysa da “Ekici ol, bilici olma” düsturu hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. |
Geleneksel yöntemlerde olduğu gibi yerelleşmiş, açık tozlaşmayla alınan, yetiştiği bölgenin özelliklerine göre seçilime uğramış tohumlar değillerdir bunlar. İdeal koşullara uygun, iyi toprak, iyi sulama isteyen, yapay gübre, tarım zehiri gibi yoğun girdilere ihtiyaç duyan bitkilerdir. Üretildikleri yerde de bu uygulamalara uyumlarına göre tasnif edilmiş, özellikle yapay gübreleri emme ve kullanma yeteneklerine göre ıslah edilmişlerdir. Hibrit tohumların verimli olduğu iddiasına sebep olan “melez azmanlığı” ancak bu uygulamalar eşliğinde bir fark yaratabilir. Agroekolojik yöntemlerin uygulandığı, yani iyi bakılmış bir toprak parçasında ekilen yerel tohumlarla kıyaslamalar yapmadan ve bu yöntemler toplamının önce ve sonra köylüye/çiftçiye yüklediği soyut ve somut maliyetleri/kazançları göz önünde bulundurmadan farkın gerçekten bizim lehimize mi olduğunu anlayamayız. Doğrusu, anlamamız gerekmez ve beklenmez de.
Hibrit tohumlar ilk ekildiklerinde vadedilen özellikleri sergileseler de sonraki nesillerde bu özelikleri azalır, kaybolur ya da verim kayıpları yaşanır. Tekrar ekildiklerinde üretim sürecinde kullanılan ana baba soylarına çekme eğilimi gösterirler. Bu yüzden her sene yeniden satın alınmaları ve ekilmeleri önerilir.
Sahra Altı Afrika’sında hibrit tohumların kullanımı ve önemi üzerine yayınlanan bir makalede; geçimlik çiftçiliğin zaman aşımına uğramış hibritlere, açık tozlanan çeşitlere güvendiğinden şikayet edilip, modern hibrit tohumların önemi vurgulanıyor.3 Örnekten de anlayabileceğimiz gibi “hibritler tohum vermez, kısırdır” söylemleri her zaman doğruyu yansıtmaz. Öte yandan metinde, hibrit tohumların ancak endüstriyel tarım pratiklerinin yerleşiklik kazandığı ülkelerde “doğru” bir şekilde kullanılabileceği, sınırlı tarımsal altyapı, bilgi ve girdilerin olduğu ülkelerde; sentetik gübrelerin, böcek ilaçlarının ve yüksek verimli hibrit tohumların benimsenmesiyle elde edilen verim kazanımlarının çok düşük seviyelerde olduğu, girdilerin verimsiz kullanımının, orantısız çevresel bozulmaya ve sera gazı emisyonlarına katkıda bulunduğu belirtiliyor.”4 2019’da FAQ ve Tarım ve Orman Bakanlığı işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye’nin Biyoceşitliliği” belgesinde ise; “…ticari gübreler ve kimyasalların sınırlı kullanımı nedeniyle (Türkiye’nin) tarım toprakları da Avrupa’nın en az kirletilmiş toprakları arasındadır.”5 denmekte. Şu durumda aslında “verimsiz” kullanımın daha kirletici olduğunu söylemeliydik. 12 senedir kırsalda yaşayan biri olarak benim tanıklık ettiğim bu.
Akdeniz’de mevsimi geldiğinde ovadaki seraların, açık tarlaların, nehirlerin yanından geçmek cesaret istiyor. Tarla sınırları ve kanaletler zehir şişeleriyle dolu ve sırtında bir pompayla dolaşan çiftçi de hiç mutlu görünmüyor. Ne yüzünde maske ne de eldiven var. Tarım zehirlerinin daha eski kullanımlarına dair başka örnekler ise çok daha ürkütücü. Çukurova’nın Adalı köyünde bir çiftçi ailesinin oğlu anlatıyor; “Üzerinde ‘kullanıldıktan sonra kirece gömünüz,’ yazan alüminyum zehir şişeleri kesilip içine su doldurur ve buzluğa yerleştirilirdi. Zehirli olduğuna kimsenin aklının ermediği buzlar içecek sulara katılır, afiyetle içilirdi.”
Uzunca bir süre tarım zehirleri “tarım ilacı” adı altında satıldı. Hukuk dilinde “failin öngörülebilir bir sonucu “öngörmeyerek” özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı bir şekilde fiili işlemesine“ bilinçsiz taksir, deniyor, yani bir suç. Şimdi ise en azından devlet dilinde adları; “bitki koruma ürünü.”
Adalı köyünün yamacından akıp Akdeniz’e kavuşan Ceyhan Nehri’nde aşırı yapay gübre ve tarım zehiri kullanımı yüzünden zaman zaman balık ölümleri yaşanıyor. Hayvancılık yapanların iddia ettiğine göre bir zamanlar yüzdükleri nehire girmek, suyundan içmek imkânsız. Hatta suyundan içen hayvanların patır patır öldüğünü söylüyorlar. Ancak kimi zaman nehirden tuttukları balıkları yemeye ve satmaya da devam ediyorlar. 6
Tarımsal biyoçeşitlilik, köylü/çiftçilerin üstlendiği seçilim, mutasyon, gen akışı, tozlaşmaya dayanır. Hibrit tohumlar ve endüstriyel ıslah yöntemleriyle bu rastgelelik engellenince tarımsal faaliyetlerin dolayısıyla insan sağlığının da garantisi olan çeşitlilik geri dönüşsüz bir darbe almış olur. Ticareti çok özel koşullar dışında yapılamayan, çeşitli kamu mekanizmalarıyla desteklenmeyen yerel tohumlar ekilemez hâle gelir ve giderek yok olmaya yüz tutar. Örneğin muzun yabanıl ataları çok çekirdeklidir. En az sayıda çekirdeğe sahip olan bireyleri sürekli çiftleştirmemiz sonucu giderek üreme yeteneğini yitiren muzlar oluşmuş ve ticari olarak yetiştirilen muzlarımızın genetik çeşitliliği alabildiğine azalmıştır. Bir hastalık (Panama hastalığı) bugün uluslararası ticareti en çok yapılan muz çeşitlerinden biri olan Cavendish muzlarının neredeyse ortadan kalkmasına sebep olabilmiştir. Karp bu durumu şöyle özetliyor; “…monokültür olarak adlandırılan sınırlı genetik çeşitliliğe sahip mahsul yetiştirme uygulaması, ucuz ve verimli ticari tarım ve pazarlamaya yardımcı olur, ancak gıda sistemlerini salgın haline gelen hastalıklar karşısında tehlikeli bir şekilde savunmasız bırakır.”7

Muz olmadan da yaşanabilir gibi görünüyor ama birçok ülke ekonomik olarak muza bağımlıdır. Uluslararası politikada siyasi açıdan istikrarsız, ekonomik açıdan bir ya da birkaç tarımsal ürünün üretimine ve ihracatına bağımlı ve genellikle yolsuzluklarla iç içe küçük bir seçkinler grubu tarafından yönetilen ülkeleri küçümsemek için kullanılan8 ve bir dönem Türkiye’de de popülerleşen “muz cumhuriyeti” terimini hatırlayalım. Ancak muz, bu ülkelerin yerel halkları için tıpkı patates gibi temel besin kaynaklarından biridir. Türkiye’de ekonomi muza bağımlı olmasa da sadece muz ekimi yapılan bölgeler var. Örneğin, Mersin-Alanya arasında yer alan “muzkent” olarak nitelendirilen koylarda çiftçilik yapanlar tüm sermayesini muza yüklemiş durumda. Şimdi ise kimi seralarda muzlar sökülüp yerine ejder meyvesi ekiliyor. Denildiğine göre muzu herkes üretmeye başlamış, tadı kalmamış, artık para buradaymış.
1960’lara gelindiğinde Panama hastalığı Gros Michel muzlarının ihracatını bitme noktasına getirmiş ve yeni çeşitler üretmenin peşine düşülmüştü; Cavendish de böyle doğmuştu. Hastalık sebebiyle yaşanan muz kıtlığından ilham aldığı söylenen9 bir şarkıda ise şöyle deniliyordu; “Evet! Muzumuz Yok (Yes! We Have No Bananas).
“İrlanda’ya patates gelince hızla yayılarak ana besin haline geldi. Ancak İrlanda’da bir hata yapıldı. Sadece iki çeşit patatese bağlı kalındı. (…) Ortaya çıkan patates mildiyösü denilen mantarî bitki hastalığı patatesleri çürüterek çok zarar vermeye başladı. Yıldan yıla zarar ağırlaştı. İrlanda’nın nüfusu 8 milyondu, 1,5 milyon insan açlıktan öldü. Bir milyon göç etmek zorunda kaldı. Çocuklar tarlalarda sağlam bir patates bulabilmek için umutsuzca çabaladılar. “10 |
Not: 10 bölümden oluşan bu yazı “100 Sene 100 Nesne” adını taşıyan dijital ansiklopedi için üretilmiş, yazının özeti ansiklopedide yer almıştır.
Görsel: Sığırlarla düven süren bir köylü. Kaynak: SALT Araştırma/AHANKA187, https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/196856
KAYNAKÇA
1 “Tohumların Metalaşma Biçimleri: Teorik Bir Çerçeve”, Özcan Evrensel, 2017, https://bit.ly/3tv5hoj
2 Biyoteknolojinin ayrım gözetmeksizin tüm canlılığı malzeme deposu olarak görmesini şimdilik es geçiyorum.
3 Robust seed systems, emerging technologies, and hybrid crops for Africa, Jim Gaffney ve arkadaşları, 2016 https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S221191241630013X
4 Jim Gaffney ve diğerleri, 2016, A.g.e.
5 “Türkiye’nin Biyoçeşitliliği: Genetik Kaynakların Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Sistemlerine Katkısı”, FAQ ve Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019, https://www.fao.org/3/ca1517tr/CA1517TR.pdf
6 Doğu Akdeniz’de denizine kavuşan akarsularla ilgili kısa bir gözlem yazısı; https://yaziyaban.com/baliklar-taptaze-marullar-yemyesil/
7 Myles Karp, The banana is one step closer to disappearing, 2019, https://www.nationalgeographic.com/environment/article/banana-fungus-latin-america-threatening-future
8 Wikipedia, Muz Cumhuriyeti, https://tr.wikipedia.org/wiki/Muz_cumhuriyeti
9 Gros Michel banana, https://en.wikipedia.org/wiki/Gros_Michel_banana
10 “Tohum Takas Şenlikleri Ve Tarımsal Biyoçeşitlilik”, Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Apelasyon, Sayı:42. Mayıs 2017, https://apelasyon.com/yazi/42/tohum-takas-senlikleri-ve-tarimsal-biyocesitlilik